Yirmi yedi kuruş, kırk beş dakika!
Sevgili dostlar Cuma gününden beri yorgan döşek yataktayım, yazı yazamadım hakkınızı helal edin. Salı günkü yazıyı da nasıl yazdım bilemiyorum. Fakat yazı işleri müdürümüz Erhan bey mesaj atıp yazıyı sorunca kendimi mahcup hissettim. Zorla kendini biraz Beyzade efendi dedim ve oturdum bilgisayarın başına. Tabi ülke gündemi çok dolu. Sınırımız da sıcak gelişmeler her geçen gün hararetini artırıyor. Lakin bunları değerlendirip yazabilmek için sakin kafa lazım. Biz de ne yazalım diye düşünürken dedim niye hastalandığımı yazayım. Efendim kolay kolay hastalanan biri değilim, hasta olduğum da doktora giden biri de değilim. Daha doğrusu sentetik ilaçları kullanmayı pek sevmiyorum. Hastalık sağlığın zekatı, hastalığı veren rabbim şifasını da verecektir inşallah.
Efendim geçtiğimiz Cuma Günü sabahtan adliye de bir işim vardı. Duruşma saat 09:50 de olduğu için önce sendikacı bir arkadaşı ziyaret ettim. Oradayken telefonuma Ziraat Bankası’ndan mesaj geldi, 0,27 TL’lik borcunuzu falan tarihe kadar ödeyin diye. İki yıl önce ben Ziraat Bankası’ndaki interaktif hesap da dahil bütün hesaplarımı kapattım. Kapatırken de iyi kontrol edin alacak verecek kalmasın diye, yok dediler. Eylül ayından beri de mesaj gönderiyorlar. Dedim bari adliyedeki işim bitince gidip şunu da halledeyim. Adliye işim çok fazla zaman almadı ve geçtim bankaya. Sıra alıp ilgili bayan memura dedim kardeşim ben bütün hesapları kapattım, bu neyin nesidir? Kontrol etti, evet hesaplarınız kapatılmış, bu borç kredi kartı extresinde kalan miktar. Kredi kartını da denemek için bir kere kullanmıştım. Tamam alın o zaman dedim. Numara vereceğim vezneye yatıracaksınız. Güler misiniz ağlar mısınız. Elinde bir kağıda F12 yazdı, veznede bekleyin. Veznedeki numaraya baktım sıra 14. Sizce de garip değil mi? Sıradaki arkadaşın elinde de 50 ye yakın evrak. Dedim ya 27 kuruş için bunu mu bekleyeceğim. Yapacak bir şey yok dediler. Neyse sustuk, beklemeye koyulduk. İçerisinde çöl sıcağı gibi mübarek. Montumu çıkarıp elime almama rağmen terlemekten kurtulamadım. Sıra 14 ün işi bitti numara düştü dokuza. Tabi bende iyice gerilmeye başlıyorum. Dokuzdan on ikiye kadar tekrar beklemedeyiz.
Neyse sıra geldi, veznedeki memura dedim kardeşim, bu sizin hatanız, beni 27 kuruş için bu kadar bekletmeye hakkınız var mı? Hatayı kim yaptı bilmiyorum, hesaplar genel merkezden kontrol edilir müşteriye mesajla bildirilir. İyi de kardeşim genel merkez müşteriyi takip edeceğine çalışanları takip etsin çok daha karlı bir iş yapmış olur. Düşünseniz ya, kapıda numara veren güvenlik görevlisinin maliyetini saymıyorum, ama o da orada bulunup müşterinin hangi ilgiliye gideceğini belirliyor, bu bir maliyet. Numaratöre basıp mürekkepli, baskılı numara veriyor. Kağıdıyla birlikte bir maliyet. Krediler servisindeki memur zaman ayırıyor ve o da kağıt yazıp veriyor, bu da bir maliyet. Vezneye 27 kuruşunuzu ödüyorsunuz, vezne memuru, yazıcıdan bol mürekkepli alındı dekontu, toneri, kağıdı hepsi bir maliyet. Ya Allah aşkına 27 kuruş için neredeyse 10 TL’lik masraf yaptınız, bu nasıl bir bankacılık? Ondan sonra da devlet bankaları niye iyi iş yapmıyor oluyor. Halbuki hesaplarımı kapatırken hesapta kalan bakiyeleri bile verdiniz, vermeyin alın sizde kalsın ama 27 kuruş için devlet bankasını zarara uğratmanın ne anlamı var? Belki bizimkisi ufak bir hesaptı, ya daha büyük hesaplarda kim bilir ne hatalar var. Hadi bunları geçtim 27 kuruş için benim 45 dakikamı çalmaya ne hakkınız var? Bir de üstelik sucuk gibi terledik, dışarı çıkınca da adam gibi şifayı kaptık, dört gündür de yataktayız. Daha bunun maliyetini hesap etmiyorum bile. Ben den size tavsiye, ziraat Türkiye kupasını izlemek için koltuğunuza kurulup, çayınızı da alın bi güzel izleyin maçları. Ama bankaya işiniz düştüğünde kılı kırk yarın, yoksa çağırılırsın yarın. Siz işinizi sağlam yapında varsın onlar bildiği gibi yapsın. Sonuçta banka bizim bankamız.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.