Zaten sabah akşam sistemin istediği şekilde tartışılıyor seçim sonuçları. Biz bu tartışmalar dışında tartışılmayanları vatandaşın gündemine taşıyıp bilinmesi gerekenleri aktaracağız.
Öncelikle şunu ifade edelim ki vatandaş oy verdiğinde kendi kendini yönettiği hissiyle sisteme uyumlu hale getiriliyor. Çoğu gariban da oyunu altın değerinde sanıp memnun kalmadığı partiye göz dağı vermek için bir daha oy vermeyeceğim diye tehdit savuruyor. Evet, beş yılda bir yönetecekleri kişileri onaylatıyorlar ama o kadar. Yani ülke yönetiminde söz sahibi olma hakları bir kereye mahsus.
Peki! O bir hakkı kullanmak için yeterli bilgiye sahipler mi? Gelin bunu biraz sorgulayalım.
Buna cevap verebilmek için önce sistemi iyi tarif edip iyi tanımalı. Benim iddiam şu, bu ülke hiçbir zaman demokratik hukuk devleti olmadı, olamadı. Daha çok bürokratik oligarşiyi andıran bir sisteme benziyor. Arada bir demokrasiyi yakalıyoruz fakat uzun da sürmüyor Anayasal sistemden dolayı. Bunun için sayın Erdoğan sık sık anayasa değişikliğinden bahsediyor.
Peki! Bu sistemin yapı taşları olan bileşenleri nasıl şekilleniyor? Sermaye, devlet, siyasi partiler, STK’lar ve en nihayetinde vatandaşlar. Sıralama da vatandaşlar en sonda ama azınlığın onay makamındalar. Çoğunlukta oldukları içinde pastadan payın en azı vatandaşın. Burada en güçlü olan sermaye olduğu için en fazla söz hakkı onların oluyor tabi. Ortak payda devlet, sorumluluğu alacaklar ise siyasiler. Bunların görevi de sermaye ile devletin diğer bileşenleri arasındaki ilişkiye organize etmek. Sermayeden sonra sonraki pay sahipleri yani.
Yine de haklarını yemeyelim en büyük sorumluluk da siyasilerin. Siyaset değirmeni bu uğurda kimleri öğütmediki dişlileri arasında? Ama yine de vaz geçilmez bir tutkudur siyaset, bazılarına göre. Bazılarında da hastalık haline gelmiş bir tutkudur siyaset. Artılarını eksilerini göz önünde bulundurduğunuzda karlı da bir meslek. Popülaritesi ile sürekli gündemdesiniz. Olmasa bile basının dikkatini çekecek atraksiyonlar üretir ülke gündemine bile oturma şansları her zaman mevcut.
Neyse geçelim bunları. Siyasilerin sorumlulukları sadece organize değil hiç şüphesiz. Öncesinde organize işlerinin yapıldığı iktidara yürümek. Her ne kadar birilerinin dediği gibi iktidar olsalar da muktedir olamayacaklarını bilseler de sistem gereği oraya ulaşmak en büyük hedefleri. Bunun içinde sistem gereği halka gitmeleri gerekiyor. İkna edebilmek için de etnik, siyasi dini ne varsa bütün argümanlar kullanılır, yoksa da suni olarak üretilir. Sistem vatandaşları da buna hazır hale getirmiştir zaten.
Hadi buna da bir örnek verelim mi? Hep söylüyorum muhalefet iktidara yanlış yerden vuruyor diye. Evet, ekonomik durum, enflasyon emeklilerin durumu bunların hepsi siyaseten kullanışlı nedenler. Halkta da belli bir karşılığı var. Ama bunların çoğu muhalefet partilerinin iktidara geldiklerin de değişecek bir şey değil, devlet politikası. Mesela bazı belediyeler sığınmacı ve mülteci düşmanlığından oy kazandılar. Lakin partisi Alman Cumhurbaşkanına yeşil ışık yaktı bu konu da. Yani bazı politikalar da dışarıdan bağımsız değil.
Sosyal medya da bir vatandaş paylaşmış, “İnsanın kendi içinde ürettiği kargaşa dışarıda ki gerçek tehlikeden çok daha ürkütücü”. Unuttuğu bir şey var, hiçbir kargaşa dışarıdan bağımsız değil.
Madem muhalefet iktidar da hata yakalayamıyor, ya da işine geldiği kadarını yakalıyor o zaman biz vatandaş namına gerçek yanlışları dile getirelim de o çok kıymetli oyunu verirken iyi düşünsün veya kendine de pay çıkartsın. İktidarın bu millete yaptığı en büyük kötülük rahata alıştırması. Altmış yaşıma geldim ekonomik kriz olmadığı Türkiye hiç görmedim. Memurlar, özellikle de öğretmenlerin mesai sonrası pazarlarda limon sattığı çok haberlere tanıklık ettik. Şimdi neredeyse arabasız hiç kimse yok. Hatta bazı evlerde ikişer üçer araba var. Örnekleri çoğaltabiliriz ama iktidarın hakkını yemeyin. Ne badireler atlatıldı son 5-10 yıl içerisinde.
Bir diğer konu ise İstanbul sözleşmesi iktidarın bu seçimlerde başını yiyen en önemli faktörlerden birisi. Her ne kadar sözleşmeden çekilinmiş olunsa da sözleşmenin uygulanabilmesi için çıkarılan 6284 ve Özlem Zengin orada durduğu müddetçe ak parti 2028’i de kaybetmeye adaydır. Buradan duyurmuş olalım. Zira bu kanun ailenin temeline dinamit koymaktan öte gitmedi. Ama hala görmüyorlar, göremiyorlar. Boşanmalar evlenmelere göre daha fazla arttı. Süresi nafaka erkekleri çileden çıkarıp kadın düşmanlığı arttı. Gençler evlenmek yerine zinayı tercih eder hale geldiler. Muhalefetten bu sorunların dile getirildiğini duydunuz mu? Tabi ki hayır.
Hani şu fetöcülerin de ön ayak olup allandırıp pullandırıp okullara soktukları fatih projesi kapsamındaki akıllı tahta var ya ebeveynlerle çocuklar arasında büyük kopuşlara neden oldu gören yok. Amerika’nın birçok eyaletiyle Avrupa da hala kara tahta uygulanırken biz çocuklarımızı okula başlar başlamaz İnternet ve sosyal medya araçlarıyla tanıştırdık bu sayede. Artık çocukları aileler değil sosyal medya yetiştiriyor, uçurulan gençliğe aileler yetişemiyor.
Muhalefetten bunlara dair eleştiri duyamazsınız. Zira ana muhalefet Erdoğan’dan siyaseti iyi öğrenmiş olacak ki son çıkışları bunu gösteriyor. Yani iktidara gelirlerse ak partinin kaldığı yerden devam edebilmeleri için bu zemine ihtiyaçları olacak. Onun için de bildik sorunlar üzerinden oy avcılığı yaptılar, bu seçimde de başardılar. Ya sonrası? Sık söylediğim bir şeyi burada yine tekrar edeyim. Bu ülkenin en büyük sorunu ekonomik veya siyasi değil ahlakidir.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile...