Ah Agatha Christie bizim Konya’daki Büyükşen cinayetini görseydi ABC cinayetini yeniden mi yazardı yoksa beğenmeyip geri mi çekerdi bilinmez ama Christie’nin polisiye romanlarını bile şaşırtacak cinsten olduğu muhakkak. Müge Anlı yayını tatile girerken Büyükşen cinayetiyle kapattı açarken de yine bu olayla açtı. Bizde bu konuda bir yazı yazmıştık.
Anlı tatile girdi ama o tatildeyken de büyük gelişme oldu. Haberlerden takip ettik fakat soruşturma aşamasında olduğu için detay bilgi almak için programın başlamasını bekledik. Öyle ya milyonların umut bağladığı program ne kazandırıyor ne kaybettiriyor bir gazeteci olarak irdelememiz, incelememiz gerekiyordu.
Anlı sezon finaline girerken Jandarmadan oluşan bir ekibin olayı araştırmaya başladığını duyurdu. Yanılmıyorsam iki üç hafta gibi kısa bir süre sonrada olayın akışını değiştirecek açıklamalar geldi. Büyükşen çiftinin yanlışlıkla öldürüldüğü, asıl hedefin yandaki ev olduğu iddia edildi. Açıklamaları duyunca sabırsızlıkla programın başlamasını bekledim. Zira kafamda bin bir tane soru işareti vardı. En önemli soru işareti, üç yılı aşkın süredir devam eden bir olayı kurulan ekip pat diye çözüveriyordu da niçin üç yıl beklendi?
Aslında buna benzer sorular geçen sezon izlerken de aklıma gelmişti. Bu ülkenin güvenlik güçleri, soruşturma ekipleri yok mu da evin doktor oğlu Osman Büyükşen çıldırana kadar beklendi? Bu ülkenin basın savcılığı hakimi yoku mu da bu program da onca insan şüpheli sıfatıyla zan altında bırakıldı? Ya evin kızı Büşra! Kızcağız çıldırtılana kadar üstüne üstüne gidildi. Olay tarihinde görevde olan fakat bu konuların uzmanı olmayan erler programa çıkartılıp Büşra hakkında ciddi suçlamalara gidilmesi ne kadar doğru? Evin büyük oğlu, gelini dünürler bir bir zanlı diye suçlanarak aile tarumar edildi adeta. Yazık değil mi, ayıp değil mi o kadar insan Anlı’nın programına kurban edildi?
Derken soruşturma ekibinden o malum açıklama geldi. Katil bugüne kadar suçlananlar değil kadın yüzünden başkaları işledi bu cinayeti. Buyur buradan yak der gibi bir süreç. İşin garibi cinayeti de Afganlı bir çoban para karşılığı işledi. Soruşturma ekibinin zanlıyı göz altına aldığı saatlerde Dr Osman’ın zanlıya saldırmak istediği anlarda gözlerden kaçmadı. Aslında Büyükşen ailesi derin bir oh çekerek rahatlamıştı olay aydınlatıldı diye. Ben bu yüzden Anlının programının başlamasını bekledim daha ne gibi gelişmeler olacak diye.
Beklediğim de çıktı. Büyükşen ailesiyle tatile giren program onlarla da başladı. Anlının programın açılışını 30 Ağustos zafer bayramına denk getirmesi de ilginç geldi bana. Zanlıların yakalanmasını zafer olarak görürken önceki suçlamaları da zaferle gölgelemek istedi besbelli. Ama uzun sürmedi bu kutlama. Daha ikinci programda Afganlı çobanın olay tarihinde çobanlık yaptığı Çankırı’daki ailenin fertleri geldi stüdyoya. Pardon, çoban bu cinayeti işlemiş olamaz. Olayın yaşandığı tarihte bizim yanımızda çalışıyordu, Türkçeyi bile doğru dürüst bilmiyor, kendi halinde gariban birisi.
Hadi gel de çık işin içinden. Bizim kızın “sar sar makarayı” animasyonun da izlediği gibi olay tekrar başa döndü, makarayı başa saracağız gibi. Tabi olay soruşturma aşamasında olduğu için fazla detay bilgiler verilemiyor ama azmettirici zanlı olduğu iddia edilen şahsın avukatı da müvekkilinin masum olduğunu savunuyor. İlk programda acı tebessümle de olsa oğul Osman’ın mutluluğu gözlerinden okunuyordu katilin yakalanmasından. Ancak ne var ki ikinci programla herkes gibi o da şaşkındı.
Bu köprünün altından çok sular akacağı belli de bakalım daha hangi şoklarla karşılaşacağız merak ettik doğrusu. Ancak şurası bir gerçek ki bu tür programların topluma zararından başka hiçbir faydası yok. Görülen o ki, hiç kimse kendini hakim-savcı yerine koymayacak, herkes kendi işini yapacak. Toplumu daha fazla paranoyak yapmanın kimseye faydası da yok.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile..
