Yel Değirmenleri
Dünya da ve bu ülkede adalet isteyenlerin olduğunu düşünmüyorum. Sorsanız adaletin ne olduğunu bile tarif edemezler. Kendi yaşadıkları toplumun kültürü, inancı, örf ve adetleri ne ise zihnilerdeki adalet kavramı ona göre şekilleniyor. Hatta bunlara çıkar, menfaat ve vurdumduymazlık gibi davranışlar da eklenirse adalet tamamen içinden çıkılmaz bir kavram haline dönüşüyor.
Sıkıntılı bir durum ortaya çıkana kadar kimse adliyelerin yolunu öğrenip adalet aramıyor. Asıl adaletin hayatın içinde olduğundan habersiz. Zaten hayatın içindeki adaleti uygulamadığımız zaman çözüm adliyelerde hakimden, savcıdan avukattan aranmaya başlıyor. Senin vicdanın da bulamadığın adalet başkalarının cüzdanında ne kadar adil gerçekleşir ki?
Geçtiğimiz hafta bir yakınımızın genç yaşta intihar eden oğlunun cenazesine katıldık. Herkes klasik ve klişeleşmiş cenaze seremonisine ritim tuttururken benim gözlerim adalet aradı aldığım her nefeste. Ölen öldüğüyle kalıyor, genç bir fidan toprağa giriyor. Gerisi angarya. Nasıl yaşadığı, nasıl öldüğü, niçin intihar ettiği hiç kimsenin umurunda değil. Dostlar alışverişte görsün ritüelleri. Akıtılan birkaç damla göz yaşı yanında bir iki ah vah.
Cenaze törenleri dünyanın her yerinde uygulanan merasimler. Vakit namazına gelenleri, bir de cenaze namazı için abdest alanları saymazsak dünyadaki örneklerinden bir farkı kalmıyor zaten. Her nerede olursa olsun bir iş oranın doğasına uygun yapılıyorsa adil olur. Daha bir de bunun mezarlık kısmı var ki oraya girmek istemiyorum. Yanlışı söylüyoruz diye kötü adam ilan ediliyoruz, biraz iyi kalıp geçelim bunu.
Geçtiğimiz Cuma günü bir de aşı vurulma günümüz vardı. E-nabız uygulamasından randevu alayım dedim, iki seçenek koymuşlar. Bieontech ve Sınovac. Tercihim Sınovactı ama sistem Bieontech de ısrarcı. Çaresiz işaretledik, saatinde de sağlık ocağındayız.
Tam bir curcuna. Elimize tutuşturulan formu imzaladıktan sonra da doktora yönlendirildik. Tabi bu curcuna da herkes birbirini ezercesine bir an önce işini bitirip kaçmak derdinde. Ya sabır deyip doktorun önündeki haksızlığa sustuk. Aşı odasının önüne gelip tedbir yasakları kalksa da salgın hala devam ediyor düşüncesiyle elimizden geldiğince kurallara uymaya gayret ediyoruz.
Fakat herkes aynı değil. Dar koridorda omuz ata ata ön sıralara geçiliyor, doktorun verdiği kağıt hemşireye uzatılıyor. Kimsenin kimseyi umursadığı yok. Birini ikisini idare edeyim diyorsunuz ardı arkası kesilmiyor. Artık sabırda bir yere kadar deyip patlıyorsunuz. Bir de siyahlara bürünmüş kapalı hanımefendi dik dik bakıyor. Sanki haksızlık yapılıp sırası gasp edilen kendisi. Halbuki kendisinden önce oraya oturan kadın hiç dönüp bakmamış, pişkin pişkin aşısını olmuştu. Neyse ki hemşire hanım feryadımızı duymuşta yan oda da aşıyı vurdu. Nasıl bir aşıysa iki gün tesirinden kurtulamadım. Kimseyi de yanıma yaklaştırmadım, bana virüs enjekte ettiler diye. Bugün biraz daha iyiyiz çok şükür.
Kendime geldiğim de adalet diye yel değirmenlerine saldırdığım aklıma geldi. Keşke dedim bu insanlara virüs aşısı gibi ahlak aşısı da yapılsa. Cevap gecikmedi hemen soruldu, hangi ahlak? Ve gerekçesi de arkadan geldi “ahir zamanda kim kimi biliyor?” Nasip olursa ahir zamana başka bir yazıda genişçe cevap verelim. Hayatın içinde, vicdanın da aramadığı ahlakı zamanda nasıl bulacaksa?
Ah Sancho Panza niçin efendini uyarmadın, yel değirmenine saldırarak adalet sağlanamaz diye. Dünya değişti, Türkiye değişti ama sizin mirasınız hala zihnilerde ve hala yel değirmenleriyle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Herkes adalet arıyor, herkes Don Kişot.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.