İki eli, iki ayağı, iki kulağı, iki gözü ve biyolojik olarak et ve kemikten ibaret bedenlere “insan” diyoruz. Batılı düşünürler bu benzerliğe sahip bazı hayvanlarla eşleştirerek insana hayvan diyenlerde çıktı. Bu aydınlardan bazıları da farklılıkları ortaya koymak için inanın düşünebilen bir varlık olması sebebiyle düşünen hayvandır demişler (Karl Marx Weber). Bir diğeri ise (Emyli Durhaim) çalışarak üreten bir özelliğini keşifle insan, düşüp üreten bir hayvandır tanımını yapmış. Aslında bütün bu tanımlar yazının girişinde yaptığımız dış görünüşteki maddi dünyasına ait tanımlar. Dolayısıyla eksik ve insanı tanımaya ve tanımlamaya yeterli özellikler değil.
İnsanı eyleme dönüştüren, asıl hareket kabiliyetine etki eden faktör tamamen iç dünyasıyla alakalı olgulardır. Kendisini tarif eden insan iç dünyasındaki bu olgularla tarifini yapıyor ve fakat iç dünyasını oluşturan bu olguları tanımakta ve tanıtmakta aciz kalıyor. Nedir bu iç dünyamızı oluşturan olgular? Vicdan, merhamet, sevgi, muhabbet, feraset, basiret gibi duygu dünyamızı oluşturan düşüncelerdir. Ve en önemlisi bu duyguları ayakta tutan “iman”. İbadetler ise bunları senkronize edip sürdürebilirliğini sağlayan ilahi bir lütuftur. Daha da önemlisi bütün bunların hayata geçirilebilmesi içi Kur’an gibi ilahi mesajların terbiyesinden geçmek. Gerisi zaten kendi varlık aleminin ilahi ekseninde sürüp gidiyor.
Bilim ve teknolojinin hızla yayılmasıyla birlikte insan da iç aleminden uzaklaşarak 17 ve 18 yy da batılı düşünürlerin tarif ettiği noktaya geldi. Oysa ilmin her bir zerresi, kelimesi ilahi mesajlar yüklü. Hiçbir ilim diğerinden bağımsız değil, bilakis biri diğerini ya açıklayıcı ya tamamlayıcı. Bir bütünün parçaları gibi. İnsanın aklı, zamanı ve imkanı bütünün hepsini anlamada ve algılamada aciz kaldığı için her birimiz bir parçayla uğraşmak zorunda kalıyoruz. Ancak ne var ki hiçbir parça bir bütün değildir. Hep parçaya bakıp bütün gibi değerlendirdiğimiz için insan kendini de dış dünyasıyla parçalı olarak görüyor, parçalı hayat yaşamaya çalışıyor. Et ve kemikten ibaret bedenimizi zevkler ve keyifle tatmin ediyor gibi görünürüz ama iç alemimizin insanı olan ruhumuzu tatmin edemeyiz. Tatminsiz ruh da sürekli bedene yüklenerek insani sınırların dışına kadar götürür kişiyi. İç alemimizi tanımadan bugün yaşanan trajedileri hiçbir şekilde izah edemezsiniz.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile..