Hacı Bayram külliyesinin müdavimlerinden kuzenim Serdar Aygen’in teşvik ve yönlendirmesi, Anadolu ilahiyat vakfının davetlisi olarak dün (cumartesi) Prof. Dr. Mevlüt Uyanık hocanın “İslam Aklının Eleştirisi” adlı konferansa katıldık. Gerçi Serdar bey kardeşim aynı gün Anadolu Eğitim, Kültür ve Bilim vakfında Prof. Dr. Kudret Bülbül hocanın konferansına da davet etti fakat ikisine birden yetişemem mümkün olmadı. Nasipse ona da başka bir zaman inşallah.
Gerçi gelen telefonlardan diğer konferansı da etkili takip ettiğim söylenemez. Ama dinleyebildiğim kadar ve Mevlüt hocanın aldığım iki kitabından biraz fikir sahibi oldum. Aslında Mevlüt hocanın konuşmaları daha etkiliydi. Bundan daha ötesi ise benim de zihnimi meşgul eden ve fakat cevap bulamadığım sorulara cevap niteliğindeydi etkili konuşmanın arka planında yatan gerçek. “Doğu Mediniyeti” ve “Batı Medeniyeti” ayrımından hareketle, coğrafya merkezli “Doğu Bilimi” veya “Batı Bilimi” diye tanımlamanın imkansızlığından bahisle, din, kültür, ırk veya medeniyet merkezli bir “Hıristiyan Bilimi”, “İslam Bilimi”, Çin Bilimi” tanımlamasının tutarsızlığını anlatıyor Mevlüt hoca “Çağdaş İslam Bilimine giriş” adlı kitabında. Çok haklı ve gerçekçi bir yaklaşım. Kitapları mutlaka alınmalı ve okunmalı diye düşünüyorum.
Biraz da vakıftan bahsetmek istiyorum sizlere. Kurucu genel müdürlüğünü İlahiyatçı Prof. Dr. Tuncer Namlı’nın yaptığı vakıfta, Arapça, İngilizce kursların yanı sıra Tefsir, hadis, kelam dersleri ve AÖF ilahiyat öğrencilerine de kurslar veriliyor. Bunlara ek olarak bir de ney kursu var. Asıl faaliyetler ise haftalık okuma grupları ile yapılan dersler, Cuma seminerleri, paneller, çalıştay ve bizim de iştirak ettiğimiz Cumartesi konferanslarnıı düzenliyorlar. Tuncer hocanın yanında üç tane de idari kadroda yönetimi var. Bütün bunların yanında ise 50’yi aşkın Eğitim-Danışman kadrosu var. Çok renkli bu kadrolar içerisinde Türkiye’nin ve dünyanın tanıdığı çok değerli b/ilim adamları da var. Ankara’da olanlara, Ankara’ya yolu düşecek olanlara buradaki fırsatları kaçırmamalarını tavsiye ederim. Bu tavsiyede bulunurken içim burkulmadı da değil hani. Gönül isterdi ki uzun yıllar İstanbul’un yanı başında ömrümü tükettiğim Gebze’de de buna benzer çalışmalar olsun. İstanbul’un yanı başında diyorum zira bizde insan potansiyeli var, İstanbul’un ise bu tür bilgileri aktaracak eğitimci potansiyeli var. Ülkemizin ve insanımızın bu tür çalışmalara gerçekten çok büyük ihtiyacı var diyelim bugünkü yazımızı da burada noktalayalım.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…