1. YAZARLAR

  2. Ahmet DEMİRKAYA

  3. Nebevi tebliğ (elçinin davet metodu)
Ahmet DEMİRKAYA

Ahmet DEMİRKAYA

Nebevi tebliğ (elçinin davet metodu)

A+A-

Dün sabah namazından sonra biraz geçmişi tefekkür (derin düşünce) ettim. Bir den aklıma gece kondu tabir edilen eski evden apartmana taşındığımız yıllar geldi aklıma. Gece konudaki son birkaç yılımda bağlama çalmayı bırakmış dini bilgilere ağırlık vermiştim. Kitap seçme konusunda bana yardımcı olacak kimsem yoktu. Hacı Bayram’da kitapçılarda ne bulduysam alıp okumuştum. Yani apartman semtine taşındığımızda kendimi donanımlı hissediyordum. Etrafımda da bir sürü cemaat, tarikat her kesimden insanlar vardı. Onlardaki bilgileri de alıp değerlendiriyordum. Ama bu bilgilerin doğruluğunu yanlışlığını idrak edip anlayacak hiçbir ölçü yoktu. Dolayısıyla hepsini doğru kabul edip hayatımıza da tatbik etmeye çalışıyordum. Sadece bununla kalmıyor kendim isteyerek ve severek yaptığım şeyleri etrafımdakilere kızarak yaptırmaya çalışıyorduk. Çünkü bize öyle öğretildi. 
İşte sabah namazından sonra zihnimi meşgul eden buna benzer bir olaydı. Taşındığımız apartmanda astsubay emeklisi bir ağabey vardı. Ben lise son sınıftayken onun kızı üniversite sınavına giriyordu. Hangi bölümü istiyor diye sordum. Felsefe okumak istiyor dedi. Hemen karşı çıkıp, boş şeylere kafa yorup kafayı yemesin sonra dedim. O ağabey bana garip garip baktı. Hafif tebessümle merak etme bir şey olmaz dedi. Kocaeli’ne geldikten sonra da kitap okumalarım devam etti ve çok farklı kitaplar okudum. Bunlardan biri Prof. Dr. Ahmet Önkal’ın  “Resulullahın İslam’a Davet Metodu” idi. Klasik bilgilerin harmanlanarak günümüz anlayışına modernize edilmiş bir eser. Daha sonraki yıllarımda Üstat Said Nursi’nin de davet metotları arasında bu evrensel dili kullandığını fark ettim. Zira üstada göre tehlike önceleri dışarıdan geliyordu ama günümüzde tehlike içeride tezahür ediyor. 
“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihat edeceğiz” diyordu Üstat Said Nursi. Zira artık savaşlar topla, tüfekle, silahla olmuyor, bilim, sanat ve felsefeyle ülkeler ve insanlar istila ediliyordu. Bugün sözde sanatçı ve bilim adamlarının meşru hükümete karşı kakışmalarını gördükçe yıllar önceki gösterdiğimiz tepkide doğruluk payı olduğu bir gerçek. Ama bu bizi hiçbir zaman haklı çıkarmaya yeterli bir neden değil şüphesiz. Zira bizler, sanat, marifet ve ittifak edip Allah Resulünün bilgiye dayalı metotlarını uygulamak yerine körü körüne karşı çıkıyorduk.  İşte bunun için bazen düşünüyorum da böyle yapmak yerine, kendi sanatçımızı, kendi bilim adamımızı yetiştirsek, kendi sinemamızı yapsak, kendi filmimizi kendimiz yazıp oynasaydık bugün yaşadığımız birçok sıkıntıyı daha rahat aşabilirdik. Sanat ve marifetle Kur’an’ımızı en edna şekilde anlatabilseydik bugün IŞİD gibi, Taliban gibi, Boko haram gibi birçok örgüt kendilerine alan bulamayacaklardı diye düşünüyorum. Geç kalınmış bir şey yok, zararın neresinden dönülürse kardır. Artık bundan sonra her alanda insan yetiştirmek, çok okuyup üreten nesiller yetiştirmek öncelikli görevlerimiz olmalı.
Aslında bugün kıdem tazminatı yazacaktık, hatta başladık da yazmaya. Lakin bugün Cuma diye boş geçmeyelim istedik.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.