Ahmet DEMİRKAYA

Tarih: 22.12.2015 11:03

Yalandan kim ölmüş

Facebook Twitter Linked-in

Yazılarımızı düzenli takip eden okuyucularımız bilirler bendeniz olaylardan, fiillerden sonra oluşan havayı yazmam. Genelde kötü sonuçlar doğuracak eylemleri yazarım ki toplumsal farkındalık oluşsun, o hatalar yapılmasın, hatta aynı hatalar bir daha tekrarlanmasın. Sonuç üzerinden yazı yazmak çok kolay aslında. Ama ne var ki çoğu zaman önceki sonuçlardan ders almadığımız için aynı sorunlar kişilerin birbirlerini suçlamasıyla devam ettirilir. Bırakın düzelmeyi işler daha çok sarpa saman sarar. Bir günlük hayatınızı gözden geçirin siz de fark edeceksiniz bunu. 
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki hayat hiç kimseye kolay değil. Öyle de olması gerekiyor. İşinden şikayet etmeyen bir tane Allah’ın kuluna denk gelmedim. Herkesin yaptığı iş kendine zor. Zor olmasa da işini zorlaştıran mutlaka birileri çıkar ve o kişinin işini zorlaştırır. Peki o kişi niye işleri zorlaştırır, kendi işini kolaylaştırmak için. Kolay olur mu peki? Görünmeyen kör nokta burası işte.” Rabbi yesir, vela tuassir, Rabbi temmim bil hayr”. Rabbimiz güçleştirme kolaylaştır, korkutma müjdeleyin diye dua etmemizi istiyor. Tembel insana nefes alıp vermek bile zor gelir. Nasıl aşacak bu zorluğu, her yolu deneyerek. Çağımızın hastalığı yalana müracaat ederek. Yalanı çözüm zanneder zavallı lakin aynı yola muhatapları baş vurduğunda ver yansın eder. Tencere dibin kara senin ki benimkinden kara misali. Beni hayretlere düşüren ise bu yalan ve yalancılık öyle kanıksanmış ki toplumda artık birbirlerinin ufak da olsa doğrularını arar hale gelmişler. Nasıl anlaşabiliyorlar diye soracak olursanız yalanları  kategorize etmişler, beyaz yalan, pembe yalan, her halde bir de kırmızı yalanları vardır. Geriye kalan azıcık doğrularıyla geçinip gidiyorlar işte. Ha birde karşılıklı menfaatleri varsa eğer yalanları da işte beyazından pembesindense hoşgörüyle karışık idare ediyorlar kavgaya dönüşene kadar. Vahim bir tablo.
Ben 40-50 yıldır süren Filistin’de ölen çocukları yazamıyorum. Ace Sumatra, Mynmar, Doğu Türkistan, Moro, Filipinler, Irak, Suriye aklınıza nere gelirse artık ben buralardaki katliamları, mezalimleri yazamıyorum. Burnumuzun dibinde gözümüzün önünde sahile vuran çocuk, genç yaşlı insanların savaştan kaçarken bizim sahillerimizde öldüklerini yazamıyorum. Daha önemlisi ve en önemlisi bizler buralarda yalanlarımızla daha rahat hayat yaşayalım diye hayatlarını feda eden aziz şehitlerimi, polisimi, askerimi, sivilimi yazamıyorum. Niye yazamıyorum biliyor musunuz? Çünkü onlar inandıkları davaları uğruna gözlerini kırpmadan ölümü göze alıp ölüyorlar, ölebiliyorlar. Onların yaşadığı haleti ruhu anlamaya çalışıyorum ki yazabileyim. Niçin öldüklerini anlayayım ki yazabileyim. Daha doğrusu kime yazayım ki anlayabilsinler. Şehitleri bir şekilde yazarım, çok da dokunaklı yazarım amma okuyacak adam bulabilir miyim acaba? Yalandan kimsenin ölmediğine inanan inşalar insanlığın öldüğünü görmüyorlar ki insanlık ölmesin diye bir şeyler yazalım.  En iyisi mi biz şehitlerimize rahmet okumaya devam edelim. Yalancılar sıra kendilerine gelince bakalım ne yapacak? Ruhunuz şad olsun mekanınız cennet olsun aziz şehitlerimiz. 
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —