Hasan KAMİLOĞLU

Tarih: 22.12.2020 16:22

TÜRK CUMHURİYETLERİ VE ÖZE DÖNÜŞ MESELESİ!

Facebook Twitter Linked-in

Azerbaycan, Ermenistan’ın kışkırtma ve işgallerine karşı daha fazla tahammül göstermeyip, işgal edilen topraklarını nihayet bir karşı harekât ile geri aldı. Bunda elbette Türkiye’nin rolü ve desteği çok büyük oldu. 

Azerbaycan kelimesinin sadece bir coğrafya adı olduğunu, dolayısı ile kendini Azeri değil, Türk olarak tanımlayan Azerbaycan halkı ile Türkiye halkı öylesine bütünleşti ki birbirinin aynısı olan Ay ve yıldızlı iki bayrak, iki vatanda da aynı omuzlarda dalgalandı. 

Azerbaycan Türkleri kendilerinin Azeri olarak tanımlanmasına kızıyor. Haklılar da! Çünkü Azeri diye bir millet yok. Azeri kelimesi, Azerbaycan coğrafyası üzerine türetilen bir saçma kelime olarak nitelendiriliyor. Bu aidiyet nitelendirmesinin ise bu coğrafyadaki insanları, asıl kimlikleri olan Türklükten uzaklaştırmasından çekiniyor ve Biz Azeri değiliz, Türk’üz. Olsa olsa bu coğrafya da yaşadığımız için Azerbaycan Türkü’yüz demekteler. 

Ancak tıpkı Anadolu topraklarında kurulan ülkemiz gibi, Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi olan bu devletin artık bu kavram karmaşasını ortadan kaldırmak için, belirsiz ya da onları asıllarından yani bizden kavram olarak uzağa iten ifadeyi düzeltmeleri çok güzel olacaktır. Bunu yapmak ise çok basittir. 

Devletin adını zaten ait oldukları ve bir daha biz şuyuz diye ısrarla ispata lüzum duymayacak şekilde “Azerbaycan Türk Cumhuriyeti” olarak değiştirmeleridir. Bu çok yakışacak ve tıpkı Anadolu gibi Azerbaycan kelimesinin sizinle bütünleşen bir coğrafya olduğu ve milletin ise Türk milleti olduğu net olarak anlaşılacaktır. 

İkinci bir husus ise dağılan Sovyetler birliğinin acı miraslarından biri olarak kalan soyisim eklerinin düzeltilmesidir. “Ov” “Eva” “Ova” “Yev” eklerinin zamanın Komünist Rusya’sının Müslüman Türklere geçmişini ve aslını unutturmak için mecbur kılınmış bir kısa mazi olduğunun farkına varıp, bu eklerin kaldırılarak Rus benzeri soyadı imajı tamamen silinmelidir. 

Aynı durum diğer Türk Cumhuriyetleri için de geçerlidir. Geçmişte Türk-İslam mirasına büyük insanlar ve eserler armağan eden bu coğrafya, yirminci yüzyılda Rusya’nın yetmiş yıllık ağır Komünist zulmü ile birlikte, insanların inançları ve değerleri üzerine büyük baskı ve şiddet uygulanmış. Özellikle Türklerin geçmişi ile bağlarını kopartabilmek maksadıyla defalarca alfabeleri değiştirilmiş bunun yanında da yine Türklükten uzaklaştırabilmek ve bir nevi Rus imajı oluşturabilmek amacıyla Türklerin soyadlarına da Rusça ekler getirilmişti. 

Bugün de Türk Cumhuriyetleri üzerinde Rusya etkisi bariz bir şekilde devam etmektedir. Öyle ki geçmişte Rusların büyük baskısına maruz kalmalarına rağmen, Orta Asya olarak nitelenen öz ve öz Türk cumhuriyetleri topraklarında yaşayan milletlerin çoğunda ne üzücü ki ciddi bir Rus sempatisi de mevcut. Elbette ki bu iş ancak eğitim üzerindeki kırılamamış eğitim etkisi ile devam etmektedir. Zira nesillerinizi nasıl eğitirseniz ona ilgi duymaları gayet normal. 

Bu durum ne kadar değiştirilebilir biraz muamma olsa da, yine de reel anlamda Rus baskısından kurtulan soydaş cumhuriyetlerde, İslami özgürlük kısmen yakalanmış ve Türklük olgusu da yeniden canlandırılmaya başlamış. Ancak aynen ülkemizdeki gibi eğitimde öze dönüş devrimini yapamadıktan sonra gerçek manada özlenen Türk-İslam sentezini yakalamak ve Türk devletleri arasındaki o özlenen birlikteliği gerçekleştirmek oldukça zor gözükmekte. 

Azerbaycan ile ise hem coğrafi olarak yakınlığımız hem de benzeri problemleri yaşayışımız bir diğer taraftan da Azerbaycan’ın tıpkı bizim gibi bir Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi olması, Türkiye ile Azerbaycan’ı “İki devlet tek millet” olarak bir ve beraber kılmaktadır. 

Türk Cumhuriyetlerine gerçek manada öze dönüşü temin edebilmek için ilk başta, az önce de Azerbaycan örneğinde ifade ettiğim gibi, soyadlarını Rusça uzantılardan kurtarmaları ve ülke isimlerini de “Azerbaycan Türk Cumhuriyeti” “Kazakistan Türk Cumhuriyeti” “Tacikistan Türk Cumhuriyeti” şeklinde, Türklük özelliğini ön plana çıkartacak şekilde bir anlayış üzerine inşa etmelidirler. 

Bu meyanda en büyük mirasın sahibi olan ve en büyük tarihsel misyona sahip olan ülkemizin de elbette ortak tarih, dil, iletişim ve birliktelik inşasında öncülük etmesi zaten kaçınılmazdır.

Rahmetli Turgut Özal’ın 1992 yılında Türk cumhuriyetlerini dolaştıktan ve oralardaki Türklerin İslamlaşması ve İslam’ın hizmetine girişine önderlik eden gönül erenlerini ziyaret ettikten sonra “Yirmi birinci yüzyıl Türk asrı olacaktır” sözü çok manidardır. Zira eğitimde ve gönülde birliği oluşturmak, gerçek manada öze dönüşü sağlamak için Türkiye ile olan ilişki ve iletişimleri ile beraber en önemli husus, geçmişlerine büyük bir darbe vurarak üzerlerine çöreklenmiş olan yüz yıllık ağır Sovyet baskısının kalıntılarından kurtulmaları gerekmektedir.

Allaha emanet olunuz.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —