Hasan KAMİLOĞLU

Tarih: 22.02.2017 09:47

Şu restorasyan meselesi!

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili dostlar hamdolsun ki ülkemiz bünyesinde sayısız tarihi eseri barındıran bir ülke. Camiler, sebiller, saraylar, köşkler ve ahşap evlerden tutunda mezar taşlarına kadar…
Belli bir dönem yıkım ve değişime terkedilen bu eserlerimize biraz olsun rahmetli Özal eğilmek istemiş; fakat özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminden itibaren ciddi çalışmalarla yenileme ve tarihi eserlerin kendi toplumumuza ve dünya mirasına kazandırılma sürecine girişilmiştir. Yurt içinde kültür bakanlığına ve belediyelere bağlı restrosyan çalışmaları yapıldığı gibi yine fiziki coğrafyamızın haricinde, gönül coğrafyamız olan üç kıtadaki ecdat mirasımızı da her yönden ihya etmeye ve başta aziz milletimize ve insanlığa kazandırmaya yönelik güzel çalışmalar var. 

Fakat burada dikkat çeken çok önemli hususlar vardır. Tarihin ve tarihi eserin önemini idrak ederek işini en güzel şekilde yapanlar olduğu gibi, ne acıdır ki bunun bilincinde olmayarak o güzelim eseri yenileyeyim derken, onu tarihi olmaktan uzaklaştıranlar da var.  
Öncelikle eser, tarihi özelliğini yitirmemeli. Kullanılan ürünler, malzemelerin hepsi birebir eskisinin aynısı olmasına özen gösterilmeli, sadece onarmakla kalmayıp eserin tarihi özelliğinin ve görselliğinin korunması lazımdır. İyi niyetli olabiliriz fakat gözetmemiz gereken şey, tarihi eser restorasyan işinin müteahhitlik değil, bir sanat ve sanatçı işi olduğunun bilincinde olarak bu işi ehline yaptırmaktır. Buradan yola çıkarak Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli işaret ettiği ve mücadelesini verdiği kökleri mazisine bağlı, ışığını ecdadından alan bir millet olarak, oluşturmaya çalıştığımız bu yeni medeniyetin temelleri olan ve kendisinin de intizam gösterdiği tarihi eser restorosyanuna başta kültür bakanlığımız ve ona bağlı kuruluşlarımız, belediyelerimiz, kültür müdürlükleri  hassasiyet göstermeli ve restorosyan yapacak firmaların eser saygısını ve bilincini sorgulamalı, işin ehli olup olmadığına özen göstermelidir. Zira gittiğimiz tarihi eserlerin duvar, taş yenilemelerini, ahşap değişimlerini, tezyinatını, süslemelerini  incelediğimizde bazılarının ne yazık ki sanat ve tarih bilinciyle elden geçirilmeğine şahit oluyoruz. Örneğin beşyüz yıllık bir camiinin tuvaletlerine pisuvar yapmayı düşünmek bu ağır vakalardan biridir. Ya da bir başka camimize girdiğimizde pencere kenarlarında ki kalem işi süslemeleri zor olduğu için yenilemek yerine üzerine boya çekip yeni ve daha kolay bir süsleme yapmak da ayrı bir faciadır. İlave fayanslar, eskisiyle uyum sağlamayan bembeyaz mermerler hatta eseri yeterli görmeyip günümüze uygun oda ilaveleri de cabası. 
Mesele onarmak ve tamir etmek değil aslına uygun restore edebilmek olmalıdır. Kapı üzerlerinde ve duvarlarda ki hat yazılarını ve süslemeleri ortaya çıkartabilmek sadece fırça kullanmayı ve boya yapmayı bilmekten ibaret değildir.

Şunlardan örnek vermek istemiyorum fakat elin İtalyanı, Fransızı, Japonu, İngilizi kendi tarihi eserlerine sahip çıkmaya ve onları tamamen aslına ugun olarak restore edip dünya mirasına kazandırmaya öylesine hassasiyet gösteriyorlar ki. Biz ki millet olarak en büyük devletleri kurmuş ve sadece İstanbul’da, Anadolu’da değil, üç kıtada sayısız eser bırakmış bir ecdadın mirasçıları olarak bu topraklardaki varlığımızın sembolü olan eserlerimize milletçe daha fazla sahip çıkmalı ve onları aslına uygun bir şekilde ülkemize, milletimize ve dünya mirasına kazandırmalı ve bu konuda gençliğimizi de bilinçlendirmeliyiz. Reisicumhurumuz sürekli yeni medeniyet yolunda yapılması gerekenlerin üzerine ısrarla durup buna uygun sağlam adımlar atılması gerektiğine dikkat çekerken, işlerin başındaki bazı yönecilerimiz de sayın Erdoğan’la aynı ufka bakamazsa, bu hedefleri yakalayabilmemiz zor olur. 


 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —