Bir
kardeşimiz mesaj atarak “gündemi soğumadan sıcağı sıcağına
hemen bekliyoruz” demiş. Hakkı vardı, bizde gereğini yerine
getirelim o zaman dedik.
Eğitimdeki yanlışları, aksaklıkları bu köşeden defalarca dile
getirdim. Biz dile getirdikçe de başka yanlışlara yelken açıldı. 12
yıllık kesintisiz eğitim de bunların başında geliyor. Hadi itiraf edin,
ana okullarını çalışan kadınlara jest olsun diye çıkardınız, değil mi?
Kreş yaşını geçtikten sonra bırakacak yer olmadığı için ana
okullarını yarı mecburi hale getirdiler.
O halde bir teklifim var, gelin bu 12 yıl kesintisiz saçmalığına son
verin. Onun yerine ana okulu iki yıl olsun, çocuklar oyunla
öğrenmeye devam etsin. Emin olun bunun faydalarını göreceksiniz,
ben gördüm. Tam devam edemese de kızımdaki farkındalığı çok iyi
hissettim. Okulumuz Ayşe Zeki Sayan da Tuğba öğretmeniz
liyakatını çok iyi icra edenlerden sadece bir tanesi. Bir anne olarak
çocuk dilinden çok iyi anladıklarından evdeki anneyi aratmıyorlar.
İlk okulda üç yıl olsun, eğitimin temeli bu yıllarda yavaş yavaş
atılmalı. Dört yıl boyunca çocuklara aşırı bilgi yükleniyor, hiçbirini
doğru dürüst alamıyorlar, zorlanıyorlar. Diğer önemli bilgiler ortaokul
da yüklenmeye başlanmalı. Bunun süresinin dört yıl olmasında
sakınca olmadığı kanaatindeyim. Mesleki beceriler bu aşamada
tespit edilip yönlendirmeler ona göre yapılmalı. Dört yıllık lise
eğitiminin son senesi düşünüldüğü üzere üniversite hazırlık için
değerlendirilmeli.
Bütün bunları neden söylüyoruz? En temel sorunumuz eğitimin
ailede başladığını göz ardı etmemizden kaynaklanıyor. Bütün aileler
çocuğum okusun, iyi bir yerlere gelsin istiyor fakat evde çocuğa
kattıkları bir şey yok. Hal böyle olunca bütün yük öğretmenlerin
üstüne kalıyor. Öğretmenlerimizin yükü ne kadar hafifletilirse çocuk
üzerinde o kadar verimli olacakları kanaatindeyim. Öğretmen
zorlanır, çocuklar zorlanırsa üniversitenin kapısına sorunları yığmış
oluruz.
Yeri gelmişken buna da bir parantez açalım. Her ile bir üniversite,
her ilçeye bir yüksek okul açmakta eğitimdeki yanlışlardan. Okul ve
aile işbirliğiyle bir şeyleri başaran çocuklar da sıkıntı yok. Zaten
okuldaki başarılarını üniversite hayatına da taşıyacaklardır. Lakin
büyük çoğunluk ileride iş yapabilecekleri okullara gitmek yerine
kadere kısmet tercih yapıp üniversite okudum diye kendini
avutacak, iş de bulamayacak. Bu madalyonun bir yüzü.
Diğer taraftan parası olanlar ya özel okullara gidecek ya da
gündemde olduğu üzere parayı bastırıp diploma alacak. İşin bu
tarafı daha içler acısı bir durum. Bu fakir yine bu köşeden defalarca
söyledi üniversitelerde sorun var diye. Özellikle hukuk fakültelerini
iktidar mercek altına almalı. Bileğinin hakkıyla kazanmış, işini
layığıyla yapan hukukçularımıza tabi ki bir sözümüz yok. Lakin bir
ülkede üretime yönelik eleman yerine daha çok hukukçu
yetiştiriyorsak daha çok da kanun yazacağız demektir.
Kanun yazmakla sorun çözülse yine iyi, Ersan Şen gibi hocalar
okulda öğrencilerine veremediği hukuk dersini ekranlarda bağıra
çığıra siyasilere verir. Buna alışıp kanıksadık da bizi şaşırtanlara
alışamıyor şaşırmaya devam ediyoruz. Mesela Rezan Epözdemir
sanırım herkesi şaşırttı. Rüşvet, Fetöye yardım ile siyasal ve askeri
casusluktan göz altına alındı. Tabi iddialar bu, gerçeği savcılık ve
mahkeme kararı sonrası öğreneceğiz.
Biz makarayı biraz daha geriye sararak şu sahte diploma olayına bir
göz atalım. Ben bunun dış kaynaklı ve istihbarat operasyonu olarak
tezgahlandığını düşünüyorum. Fetönün sınav sorularını
mensuplarına sızdırdığı bilinen bir şey artık. Yani bu sayede eleman
yetiştirip devletin kılacal damarlarına böyle sızmışlar. Yıllarca
uygulanan senaryo bu. Fakat ilk olarak cumhurbaşkanının
diplomasının sahte olduğunu iddia ederek vizyona sürdüler. Tabi
kimse bir şey anlamadı.
Sayın Erdoğan yıllarca aklanabilmenin mücadelesini verdi.
Cumhurbaşkanı olduğunda bile ara ara gündeme getirip köşeye
sıkıştırmaya çalıştılar. Ta ki aynı iddialar Ekrem İmamoğlu içinde
gündeme gelinceye kadar. Tabi İmamoğlu başka suçlamalarla
tutuklu olduğu için mahkeme kararını bekleyeceğiz.
Soru şu; fetönün sınavlarda soruları verip üniversitelere adam
soktuğu biliniyor olmasına rağmen, İmamoğlu ile ilgili böyle
iddiaların olmasına rağmen ve de bir sene öncesinde bir
üniversitemizin kayıtlarda gördüğü tersiliği savcılığa bildirene kadar
kim neyi bekledi? Bu bize fetönün bürokraside halen aktif kripto
elemanlarının olduğunu mu işaret ediyor? Eğer öyleyse niçin
üzerine gidilmeyip bunca sene beklendi?
Halı yıkamacı psikolog, inşaat mühendisi medya da gündem
olanlardan sadece bir ikisi. Daha fazlası olduğu da iddialar
arasında. Sahte diplomalılar da halk arasında. Komplo teorisi olarak
görmüyorum ama bunun sadece para için yapıldığını da
düşünmüyorum. Muhalefet kanadının da iki de bir erken seçim
istemesinin altında da bir bit yeniği olsa gerek. Normal seçim
takvimine kadar daha kötü pis kokular mı gelecek ki erken seçim
isteniyor? Seçim zamanına kadar başka kaos senaryoları da var mı
acaba?
Bu sorular yanıt beklerken biz yazının baş tarafıyla konuyu
birleştirelim. Evet eğitimin önündeki engeller kaldırılsın. Herkes
layık olduğu liyakat eğitimini alsın. Herkes üniversite okuyacak diye
bir kural olmamalı. Ama herkes bir iş güç sahibi olmalı. İş hayatları
iyileştirilip herkesin geçimini rahatça sağlayacağı imkanlar
sağlanmalı. Ki ! kimse sahte diplomaya tevessül edip toplum da
derin yaralar açılmasın.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile...
