Bizden öncekiler sürekli hayıflanırdı eskiden şöyle iyiydi böyle güzeldi diye. Ne yalan söyleyeyim ben de zaman zaman eskiyi yad ederek özlediğimi ifade etmiyor değilim.
En çok dile getirilen kıyaslama da çevresel değişim, ulaşım, komşuluk, iletişim, ebeveyn-çocuk ilişkisi tabi bugünler de en çok anılan ise okul-öğrenci ve öğretmen ilişkisi.
Saha çalışmalarımda da sık sık bunlara rastlıyorum. Sokakta vatandaşlarla yaptığım gibi bazen velilerle bazen de öğretmenlerimizle de sohbet imkanı buluyorum. Kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.
Aidiyeti Saimekadın mahallemize ait Abidinpaşa mahallesine sınır olan Ayşe Zeki Sayan ilkokulu sadece Ankara da değil belki Türkiye genelinde örnek gösterilecek okullardan birisi. Bunda en büyük katkı önümüzdeki dönem tayin olacak müdürümüz Mustafa Toruş, müdür yardımcılarımız eğitimci, şair yazar Ömer Yılmaz ve Özgür Kolay gibi yöneticilerimizin emekleri çok büyük. Tüm veliler ve ülkem adına kendilerine sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Şimdi durup dururken okulumuzu övmek için yazı kaleme aldığımı düşünmeyin. Eski-yeni veya öncesi ve sonrası için gerçekten örnek teşkil eden bir okul olduğu için kıyaslamamıza ışık tutması açısından önemli olduğu için buradan başlamak istedim. İnşallah başka okullarımıza da örnek olur.
Toplumdaki kargaşanın (kavganın), başarı ve huzurun temeli öğrenci, veli okul ekseninde şekillendiği bir gerçek. Çevresel faktörler bir sonraki aşamadır.
Lakin gerek ülkenin tamamı üzerinde gerekse devletin kamu ve kuruluşların etkisi hepsinin üzerinde bir etkiye sahip. Yirmi yılı aşkın süredir iktidarın toplumun yararına çok faydalı radikal değişimleri olduğu gibi olumsuz birçok yanlışı da beraberinde getirdi.
Her ne kadar ilkokul eğitimin temelini oluştursa da gençleşen bireylerin ailedeki etkileşimi, İnternet ve sosyal medya, ailelerin ellerinden telefonu bırakmaması, modern görüneceğiz edasıyla çocukları bilgisayarlı odalara kapatması eğitimi de öğrenciyi de olumsuz etkilediği bir vakıa.
Eskiden diye başlayacağım ister istemez. Annem bugün ki Z kuşağını gördükçe hayıflanıyor, biz sizi böyle mi yetiştirdik diye. Biz gece kondular da tek katlı evlerde büyüdük. Sokakta çamurla, toz toprak için de oynadık. Televizyon yok, telefon yok İnternetimiz yoktu bizim. Tek varlığımız kitaplardı.
Şimdiki nesil hem çok şanslı hem de bir o kadar acınası haldeler. Zira büyükler bile kendini televizyondan, internetten alamazken onlardan kitap okumasını beklemek ham hayalden başka bir şey değil. Biz kitaba ve bilgiye ulaşmakta zorluk çekerken ellerinin altındaki imkanları sosyal medya da heba ediyorlar. Böyle çocuklara öğretmen ne yapsın, ne öğretsin?
Bizim ebeveynlerimiz çok bilgili değildi o yüzden biz okumaya mecbur hissediyorduk kendimizi. Şimdi eline telefonu alan herkes alleme kesiliyor. Evde çocuklarına bir şey veremediği gibi bir de öğretmenlerden hesap sormaya gidiyor, olmadı öğretmen dövüyor müdür öldürüyor. Çocukları da bıraktıkları yerden devam ediyor.
Eskiden durum değişikti. Bizim dönemin öğretmenleri acımasız hatta içinde gaddar olanı bile vardı. İlkokulda müzik öğretmenimiz şarkıyı söyleyemeyen çocukların beş parmağını birleştirip cetvelle dakikalarca vururdu. Sınıf öğretmenimizin sinirlendiği zaman kız öğrencileri saçlarından tutup yerlere fırlattığını daha dün gibi hatırlıyorum. Tabi ebeveynlerimiz de öğretmen fobisi olduğu için ses çıkaramazlardı.
Bunun bize olumsuz yansıyan tarafı vardı elbet. Biz çocuklarımıza aynı muamelenin yapılmasına gönlümüz razı olmadı, olamadı bir türlü. Bizim öncemizin sonrasına yansımasının kötü sonuçları bunlar.
Eğitimin öncesi çok iyi değildi sonrası da çok iyi değil. Bir türlü dengeyi tutturamıyoruz. Şimdiler de roller değişti öğrenciler ve veliler şiddete yöneldi. Hatta buralarlada sınırlı kalmadı hastanelerde doktor dövmeler, polise kafa tutmalar sokak ortasında kavgalara kadar gitti olayların boyutu.
Şahsi kanaatim her ikisi de yanlış. Sevginin, saygının, merhametin hoşgörünün kaynağı olan ahlaki değerleri toplumsal önceliği olarak güçlendirmeden yapılan her yenilik topluma şiddetin farklı boyutuyla yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Öğretmenin öğrenci, polisin adam dövmesi de yanlıştı bugün öğrenci ve velilerin öğretmen dövmesi yanlış, vandalların polise diklenmesi de yanlış. Avrupa birliğine gireceğiz diye milleti ne hale getirdiğimizin görülmesi lazım.
İşler bununla da kalmıyor. Aile kavramımız yok oluyor. Birey olmakla bireysellik bir birine karıştırılıyor. Kişi birey olarak tabi ki kendini ifade edebilmeli, hakkını hukukunu savunabilmeli. Ancak bireysel becerileriyle de hem aileye ham topluma katkı sunabilmeli.
Birey olmak her haltı yemek değildir. Önüne geleni yakıp yıkmak hiç değil. Modern entelektüel görüneceğiz diye insani değerlerden soyutlanmak birey olmak değil patlamaya hazır bomba olmaktan farksızdır. Kime, nerede patlayacağı da belli olmaz. Bugün okulda öğretmenine yarın evde ana babaya yapmayacağını kimse garanti edemez. Çok bilmişlik taslamak yerine herkes başını iki avucunun içine alıp aklı selimle düşünmesi, öncesini ve sonrasını iyi analiz etmeli. Yoksa gidişat hiçte iyi değil.
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile....