Ahmet DEMİRKAYA

Tarih: 25.12.2020 11:02

Mevlana ve Türkçe Kur’an

Facebook Twitter Linked-in

Neyi yazacağımı hiç düşünmedim ama nasıl yazacağımı çok düşündüm. Bu konuyu da geçen hafta günün anlamı ve önemi üzerine yazmayı düşündüm fanatiklerin linçinden çekinip vaz geçmiştim. İBB’nin şebi arus da Türkçe Kur’an okutulması ve diyanetin karşı açıklaması yazmayı zaruri kıldı. Özellikle dini konularda adam gibi tartışıp sağlıklı zeminler oluşturamıyoruz. Onun için fanatiklerin saldırılarını da göze alarak uzunca bir açıklama yapmam gerekiyor.

Önce Mevlana ne demektir ona bakalım. Vikiped diyor ki; İslam dinin de, din açısından önder olarak görülen ya da İslam ilimlerinde başarı kazanmış kişilere verilen bir unvan. Özellikle de Hint yarım adasında sıklıkla kullanıldığı batı Asya da pek kullanılmadığı kayıtlı. Diyanet ise; sözlük anlamından bahisle, Rab, efendi, dost, arkadaş, yardımcı, sahip, malik gibi çok geniş yelpazede açıklama getirirken Allah’a izafe edildiğinde, sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma anlamalarını ifade ettiğini yazmış sitesinde. 

Hangi ifadelerle kullanılırsa kullanılsın çelişkilerle dolu ifadeler. Zaten eğitim sistemimizde bir garip. Altı asır dünyaya hükmetmiş Osmanlı tarihiyle ilgili okullarda doğru dürüst bilgi verilmiyor ki Rumi’nin yaşadığı Selçuklular dönemini ve Rumi’yi iyi tanıyıp bilelim. Ensonhaber yazarı Damla Karakuş’a göre Rumi’yi bütün dünya tanıyor ve biliyor. Karakuş hem de öyle bir Rumi portesi çizmiş ki diyanetin sözlük anlamında verdiği Rab’dan bahsediyor sandım. Garabette buradan geliyor zaten. Diyanet her ne kadar “Mevla’yı” sözlük anlamında “dost” ifadesine yer verse de Kur’an da dost kelimesi daha çok “veli” ile ifade edilir. Dolayısıyla Mevlana Kur’an da daha çok Rabbimiz, Halikımız anlamında kullanılmış ve doğrusu da budur. Zaten ne Nübüvvet döneminde ne de ondan sonra ki dört halife döneminde kişilere Mevlana ismi verilmemiş. Dost olarak verilecek olsaydı bunu en çok Peygamber efendimiz hak ederdi hiç şüphesiz.

Rumi’ye Mevlana lakabının verilmesi kadar hayatı da çelişkilerle dolu bir şahsiyet. İslam ilimlerine vakıf olmasından ziyade tasavvuf ilmine sahip bir şair olduğu bir gerçek. Bizdeki ehli sünnetçiler hararetle savunsa da Şia’dan etkilendiği de başka bir gerçek. Eserlerini ve hayatını dikkatle incelerseniz bunu net şekilde görebilirisiniz. Bazı kaynaklar da Selçuklulara karşı Moğolları desteklediği hatta Meliklerin, Sultanların yerlerini bildirerek ispiyonladığı kayıtlı. Yani ilminden ziyade siyasi yönü ağırlıklı bir şahsiyet. Ehli sünnetçilere de bir tüyo verelim. Dolaşımda olan fotoğraflar Rumi’ye aitse sizin tarif ettiğiniz sünnet sakalına uymayan bir tarzı var.

Gelelim diyanetin Türkçe Kur’an açıklamasına. Arapça-Farsça dille yazılmış Rumi’ye ait eserleri bütün dünya  okuyup biliyor da Kur’an müntesipleri tarafından anlaşılmıyorsa bu ayıp size yeter de artar. Elbette hiçbir şeyin tercümesi orijinali gibi değildir, olamaz da. Lakin sizlerde meydanı cemaatçilere, tarikatçılara tasavvufçulara bırakırsanız herkesin kendi anladığı İslam’ı anlatması kaçınılmazdır. Elbette bunlar yok edilsin demiyoruz ama sadece diyanet bünyesinde çalışanlardan ziyade aynen sağlıktaki bilim kurulu gibi her branştan ve ilahiyat camiasından işin ehli farklı bilgi ve görüşe sahip alimlerden bir kurul oluşturulup bu meseleler enine boyuna tartışılıp açıklık getirilmeli. Geçmişe atıfla, İslam alimlerinin ortak görüşü demekle işi kurtaramazsınız.

 

Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile… 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —