İnsanlık tarihinin en büyük iletişim kaynağı din dir. Dînî kaideler ortak olduğu sürece, toplum bütündür. Ama dinin kendi kaideleri. Dokunulmadan, tahrip edilmeden…
Dini kaideler, hayatın şartlarına göre anlam bütünlüğünü kaybetmeden esnekliği de beraberinde getirmekle, aynı zamanda yeknesak oluşu ile de insanları disiplinize eder. Bu ayakta durmanın, yıkılmamanın, direnişin temel kaidesidir. Dini kendi kaideleri üzerinden toplum içerisinde etkisizleştirmenin imkansız olduğunu gören Yahûdi zihniyeti, küreselleşme ya da globalizasyon adı altında, tamamen algıya dayalı olarak bu kaideleri değişime, zaafiyete uğratmanın yolunu bulmuş, esasen büyük ölçüde başarıyı da beraberinde getirmiştir.
Ahlâki Çöküntü…
Kaybedildiğinde bulunması imkansız olan tek şey ahlak tır. İslamî coğrafya da ne yazık ki şer odaklarının en çok galibiyet elde ettikleri konu da budur. İnsan da zaten var olan doyumsuzluk, şehevî arzular üzerinden yapılan bu tazyik, İslam’ın ruhunu tam anlayamamış, kulaktan duyma, dogmatik esaslar la yaşayan islam toplumunda karşılığını hemen bulmuştur. Cinsel istismar, livata, zina vb…
Ne yazık ki kendi coğrafyamızda da son günlerde bu tür olaylara sıkça rastlamamız rastlantı değildir.
Ülke olarak, ahlaksız namaz kılan bir gençlik yetiştirmekten ziyade, araştırmacı, temelde ahlakî değerlere sahip gençlerin yetiştirilmesine acilen ihtiyacımız bulunmaktadır.
Dînî Değer ve Sembollere Olan Saldırganlık…
Uluslar arası verileri incelediğimizde, ne yazık ki Kur’an-ı Kerim’in ruhuna hitap eden davranışlar ecnebilerde daha çok karşılık bulurken, nüfus çoğunluğu Müslüman olan ülkeler de bu veri tam tersidir. Bunların başında savurganlık, hırsızlık, Hakk’ın haklıdan yana değil güçlüden yana olduğu yönetim şekli gelmektedir. Suudi Arabistan, Mısır vb. gibi… Ekonomik ve kültür bağımsızlığı olmayan bu ve benzeri ülkeler Yahûdiliğin tesiri altında kalmış, yüzyıllardır İsrail’e hizmet eden bir tavır sergilemekten geri durmamıştır. Dünya üzerinde kardeşin kardeş kanı akıtmasının tek nedeni işte budur. Çünkü İslam inancına göre tüm inananlar kardeştir…
Yüzyıllardır inşa ettiğimiz camilerimizde, kubbeler de, minare uçlarında, İslam’ın sembolü olan hilal dahi orijinal hali ile kullanılmamakta, şeytan boynuzu şeklinde imal edilmektedir. (Hilal derecesi sabit eğik durumda olmalıdır) Basit bir ayrıntı gibi görünse de bu olay esasen Yahûdi zihniyetinin “İşte en kutsal yerlerinizde de biz varız.” algısını yerleştirmektir. Meşhur Zemzem Tower’in kutsal yapımız Kâbe’den yüksek tutulması, mimari özelliği… Tüm algılar bu gün İslam’ın kalbine hücre hücre yerleştirilmiştir. Öyleki bu gün milyonlarca hacı adayı modernizasyon adı altında Kâbe’den metrelerce yüksekte tavaf yaparak, güya hacı olmanın zevkini tatmaktadır. Oysa ki sorumluluk büyük, çok büyük…
Fitne Çıkarmak… (Alevîlik Üzerine)
Son günlerde ülkemizde, daha önce de sahnelenmiş, başarıya ulaşamamış Alevî-Sunnî çatışması için yeni senaryolar uygulanmaktadır. Kapı işaretlemeler, alevîlerin elinden yiyecek yenmez hurafeleri vb.
Kelime olarak Alevîlik “Hz. Ali’nin yolundan gitmek, O’nun gibi ibadet etmek” anlamına gelir. Hal böyle iken herkes alevî olabilse derim… Allah’ı Rab bilip, Hz. Muhammed (SAV) efendimizi Peygamber kabul eden, Hz. Ali’yi de Allah’ın kulu, peygamberin damadından öte görmeyen kardeşlerimizin bizden ne farkı ola ki yaptıkları yenmesin? Bunu söyleyenler sizler değil misiniz ecnebi devletlerinden getirilen, nasıl kesildiği malum sığır etlerini yiyen? Bilmem anlatabiliyor muyum? Çok su götürecek konular… Haramı-helali önce kullandığın kaçak elektrikte, kullanmadığı halde ödeyenlerin cüzdanında ara, sorgula derim.
İşte küreselleşen dinimiz, işte global dünyaya ayak uyduran bizler. Lütfen biraz şuur…
Benden söylemesi !...
