Ahmet DEMİRKAYA

Tarih: 29.03.2016 11:26

İki uç arasındaki Türkiye

Facebook Twitter Linked-in

Uzun süredir Gebze’deki sosyal ve kültürel etkinlere imkanlarım ölçüsünde katılmaya çalışıyorum. Seminer, konferans, tiyatro, söyleşi gibi aklınıza ne geliyorsa hepsine iştirak ediyorum. Bir gazetenin ve gazetecinin en önemli görevi yaşadığı bölgedeki insanların sesi olabilmesidir. Biz Gebze’mize layık gazete ve gazeteci olabilmek için meşakkatli de olsa bu etkinlikleri takip edip sorunları yerinde tespit etmek, Gebze’ye verileni ve bekleneni araştırıp bunu okuyucularla paylaşmayı ilke edinmişiz. Tabi katılamayıp kaçırdıklarımız da oldu bu etkinliklerden, bunlara da üzülmüşümdür.  Ama yapacak bir şey yok, zira bizde insanız ve bizim de sorumlu olduğumuz bir ailemiz var. Okuyucunun affına sığınarak katılabildiklerimizi sizlerle paylaşalım sizlerde bizi mazur görün lütfen.
Bu vesileyle geçtiğimiz Pazar günü katıldığım iki etkinlikten notlarımı sizlerle paylaşayım efendim. İlki saat 14:00 da IHH Gebze temsilciliği gençlik kollarının düzenlediği, TRT Diyanet TV de ‘kitap okuyorum’ programının sunucuları Halil İbrahim Uzun ve Mustafa Toprak’ın katıldığı ‘imaj ve ideal’ adlı söyleşiydi. Halil ve Mustafa kardeşler çok güzel bir konuya değinmişler ve çok yerinde örnekler yakalamışlar. Benimde üzerinde sıkça durduğum basın ve film sektörüyle oluşturulan imaj üzerinden nasıl algı operasyonları gerçekleştirdiklerini anlattılar. Brüksel’deki patlamadan da çarpıcı bir örnek veridiler. Muhafazakar basında patlama yerinde yaralılar arasında sarmaş dolaş iki gencin fotoğrafını yayınlayarak Avrupa’da ahlaki çöküş gibi imaj üzerinden algı oluşturmaya çalışıldığını oysa ki onun anlık bir fotoğraf olduğu, patlamadan kurtulan sevgilisini anlık kucakladıktan sonra yaralılara yardım edildiğini anlattı. Yanlışı kim yaparsa yapsın yanlıştır. Televizyonda program yapıyor olmalarına karşın kendileri tv izlemediklerini özellikle vurgulayarak gençlere daha çok kitap okumayı tavsiye ettiler. Bu kardeşlerimizin tv programlarını izleminizi özellikle tavsiye ediyorum.
Gelelim ikinci etkinliğimize. Bu da saat 20:00 da GKM de İstanbul kumpanyası olarak kendilerini tanıtan yönetmen ve oyuncu Tarık Şerbetçioğlu’nun dünya tiyatrolar günü vesilesiyle oynadıkları “kapı çarptı” oyunu. Gerard Luzıer’in yazdığı, Paris’te bir ressamın başından geçen olayları konu alan oyunun içinde bulunduğumuz gündemle ve toplum yapısıyla hiçbir alakası olmamasına rağmen Gebze gibi mütedeyyin bir belde de oynanması oldukça ilginç geldi bana. İzleyiciler arasında çoluk çocuğuyla gelen ailelerin yanı sıra huzur evinin yaşlıları olması da tirajı komik bir vakıa. Oyunu tiyatronun uzmanlarına sordum, oyunun metninde bir sıkıntı yok ama farklı oynana bilirdi görüşünü ortaya koydular. Çünkü bir yanda gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutup Manevi değerlerimize uygun yetişmelerini sağlamak için mücadele eden bir cenah diğer tarafta kültürü, yaşam tarzı, inancı hiçbir şeyi bize ait olmayan ve fakat erotik diyebileceğimiz tarzda kostümler, içki ve sigara imajı üzerinden insanımıza sunulan hayat tarzı. Tabi ben bunları izlerken gündüz katıldığım programdaki gençlerin tv izlemiyoruz imajı da zihnimde canlandı. Eğer biz inandığımız değerleri sinema, tiyatro gibi argümanları kullanarak topluma anlatmazsak birileri gelir hem de bizim insanımızın eliyle kendi ahlaksız kültürünü bize empoze etmeye çalışır. Türkiye bu ikilemden kurtulmalı. Ya olduğumuz gibi görüneceğiz ya da göründüğümüz gibi olacağız. 
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile… 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —