Geçtiğimiz hafta hastane işleri ve günlük rutin işlerimizle uğraştık biraz. Gündemleri bizim kadar hızlı değişen başka bir ülke yoktur sanırım. Haarfla ilgili topladığım bilgileri paylaşacaktım ki siyaset gündemi bir anda değiştirdi. Bundan ciddi şekilde rahatsız olduğumu belirtmek isterim. Kısa süreliğine de olsa deprem insan olduğumuzu hatırlatmıştı bizlere ama çok uzun süremedi suni gündemlerimize geri döndük.
Depremzedelerinde bundan rahatsız olduğunu hissetmek kehanet olmasa gerek. Dün akşam da haber Türk kanalın da uzunca siyaset konuşulduktan sonra dışarıdan hatırlamalar sonucu başta sunucu Kübra Par, Sevilay Yılman ve Nagehan Alçı hissiyatlarını dile getirdiler. Üçünü de hassasiyetlerinden dolayı tebrik ediyorum. Ancak Kübra Par’a burada özel bir parantez açmak istiyorum. Zira içinde hissettiği derin üzüntü ile böyle bir yayın yaptıkları için depremzedelerden aynen sayın Cumhurbaşkanı gibi helallik istedi.
2019’a geldiğimizde gündemimiz covid salgınıydı. Yaklaşık iki yıl boyunca gündemimizi meşgul etti. Toplam sayıyı hatırlamıyorum ama birçok canlarımıza mal oldu. Her ne hikmetse bir anda Ukrayna-Rusya savaşı patlak verdi ve bir anda da covid bıçak gibi kesildi. Bir yıldır da bu savaşla yatıp kalktık adeta. Bununla da kalmadı salgınla birlikte durağanlaşan ekonomik göstergeler adeta durma noktasına geldi. Burada şaşılacak olan ise bütün bunların dış etkenlerden kaynaklı olması.
Bendeniz 6 Şubatta başlayan deprem silsilesinin de normal süreçlerde cereyan eden depremler olduğunu düşünmüyorum. Hatırlayın, 27 Ocakta altı batılı ülke terör eylemleri gerekçesiyle İstanbul’daki konsolosluklarını kapatma kararı aldılar ve kapattılar. Ardından devasa Amerikan bandıralı savaş gemisi boğazdan geçerek Gölcükte demir attı. Malumunuz akabinde depremler peş peşe geldi. Depremi bahane ederek de yardım amaçlı Mersin’e gelmek istedi de dış işlerimiz engel oldu.
Haarf teknolojik bir silah mı, var mı yok mu veya bu depremlerde kullanıldı mı tartışmasına girmiyorum bile. Lakin dünya da ve tarihinde bu denli şiddette öncesinde Kahramanmaraş da iki deprem, sonrasında da aynı şekilde iki depremin Hatay da tezahür etmesi görülmemiş deprem örnekleri olarak karşımızda duruyor. Bazı sosyal medya hesaplarında ve Beyaz TV dışında bununla ilgili de ne bir paylaşım ne de bir açıklama geldi. Böylesi şiddetli ve yaklaşık 46 bin canımıza mal olan afetle ilgili resmi veya gayri resmi hiçbir açıklamanın olmaması da hayli düşündürücü. Artçılarıyla birlikte düşündüğümüzde bu depremler normal depremler gibi görünmüyor.
Sayın Cumhurbaşkanını ve iktidarını bir kenara koyuyorum. Zira iktidara geldiğinden beri başına örülmedik çorap kalmadı. Fakat çoğu dışarının yönlendirilmesiyle gerçekleşen olayların hepsi siyasiydi ve muhalefetin karşısında durmasını demokratik hak olarak bir nebze de olsa haklı görebiliriz. Ancak ne var ki böylesi bir afet karşısında ülke olarak birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekirken, daha depremzedelerin acıları tazeliğini koruyorken kalkıp gündemi bir anda değiştirmeleri hiç hoş olmadı, şık olmadı yakışık almadı.
Burada Nagehan Alçı ve Sevilay Yılman’a katılmamak mümkün değil. Sayın Alçı der ki, “bir yıldır ittifak, altılı masa diye ülke gündemini etkileyip, iktidar olma planları yaparken deprem bölgesine altı liderin bir arada gidip depremzedelere sahip çıkmamaları ve hemen akabinde masayı dağıtıp siyaseti öncelikli tartışma haline dönüştürmeleri seçmen açısından hiç iyi olmadı. Sayın Yılman ise kendisi de depremzede olarak ciğeri yanmış bir şekilde adeta muhalefete haykırarak, “ böylesi bir acıda muhalefet olarak en az altı ay veya bir sene seçimleri erteleyemezler miydi” diye adeta sitem etti.
99 Marmara depremini yaşayan biri olarak bendeniz de aynı şeyleri düşünüyorum. Afet ve felaketler siyaset üstü durumlardır. Böyle durumlarda acılar paylaşılır, depremzedeleri teskin ve teselli ederek onların gönüllerini almak esastır. Hele ki muhalefetler için kaçırılmayacak fırsatlardır da belki siyaset açısından. Ama millet ittifakı bunu çok kötü kullandı. Televizyonlarda birçok yorumculardan da duyduğum bu süreci iktidarın çok iyi kullandığı, muhalefetin bu çıkışları karşısında sessiz kalarak polemiğe girmeden işlerine odaklanarak puan bile topladığını iddia ettiler.
Süleyman Demirel’in tabiriyle 24 saat siyasette çok uzun bir zaman olabilir ama Türkiye de gündem çok hızlı değişiyor. Yarının neler getireceğini kestirmek çok da kolay olmuyor. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…
