Sadece Türkiye ve Türk insanının değil bütün insanlığın gerçek sorunu ne ekonomi ne de siyasidir. Asıl sorun ahlaki yoksunluktur. Zira ahlaki kurallara uyulmayan hiçbir toplumda diğer kanun ve kuralların uygulanma ihtimali yoktur. Batı medeniyetleri demokrasi soslu ahlaki kurallara uyuluyor gibi görünse de zaman zaman maskelerin düşüp makyajlarının aktığını da görmekteyiz.
Güzel ahlakı tamamlamak için indirilmiş bir kitap ve kitaptaki ahlaka uyan bir peygambere inanan İslami toplumlar da ahlakın yerlerde sürünmesi ya Kur’an’ı anlamadıkları için ya da ahlakın ne olduğunu bilmediklerinden kaynaklanıyor olsa gerek. İlkokuldan başlayıp üniversiteye kadar okullarımızda Din ve Ahlak kültürü dersleri okutmamıza rağmen ahlaki toplumu inşa edemeyişimizi başka neyle izah edebiliriz ki?
28 Mayıstaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde okulun bahçesinde polis memuru arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Konumuz ahlak. Genç memur kardeşimiz kadın üzerinden ahlakı şöyle tarif etti, “mini etek giyinmeyi toplumumuz ayıp karşıladığı gibi bazı erkekler de hemen kem gözlerle bakış atıyor, sanki kadın ahlaksızlık yapıyormuş gibi”. El hak söylediği doğru ama uygulama yanlış.
Toplumsal ilişkilerde fıtratımıza kodlanmış olan akıl, irade ve vicdan süzgecinden geçirilen bütün uygulamalardır ahlak. Zaten kanun ve kurallarda bunun için yapılır. Ancak ne var ki, ahlak daha çok bireyin kendi akıl, irade ve vicdanıyla karar verme ameliyesidir. Olaylar ve şartlar ne olursa olsun kişi aklı zayi etmeden, iradeyi zaafa uğratmadan ve vicdanını devre dışı bırakmadan karar vermesi ahlaka en uygun davranış olacaktır.
Önümüzde lüks bir araç duruyordu. Hemen ondan örnek vererek ahlakı açıklamaya çalıştım memur arkadaşlara. Şu aracın bir kullanma talimatı var. Sürücü bu kurallara göre aracını kullanmak zorunda. Bir de yola çıkıldığında yolların kuralları olan trafik var. Buna da uymak zorunda. Araç benim, istediğim gibi kullanırım, kimse karışamaz demekle kendine ve aracına zarar verir. Ama trafiğe çıktığında başkalarına da zarar verir bu düşünceyle araç kullanırsa. Ülkemizdeki kazaların büyük çoğunluğu kuralsızlıktan mı ahlaksızlıktan mı kaynaklanıyor, ne dersiniz?
Araç örneğinde olduğu gibi bir aralar toplumda “bedenim benim, ister hamile kalır, ister doğurmam” diye pankart taşıyan tipler türemişti. Sonuçlarına katlandığınız sürece bedeninizin ve fıtratınızın kurallarını istediğiniz kadar çiğneyebilirsiniz, bizim için sıkıntı değil. Ancak ne var ki, toplumun ahlaki kurallarını yok saydığınız da başınıza geleceklerden etrafınıza çemkirmeye, devletin ve milletin manevi değerlerine saldırmaya da hakkınız yok. Çünkü onlarınki de kendi hakları, kendi ahlakları.
Yeri gelmişken bir anımı da paylaşmış olayım konuyla ilgili. İş yerimizin terasında çay saatlerinde çıkıp çay içiyoruz. Yazın sıcaklarda mini etek giyen hanım kardeşlerimiz de ara sıra yanımıza geliyorlar. Bizim ahlaki davranışlarımızdan şüpheleri olmadığından olsa gerek çekinmezler. Bazen başka bölümlerden erkek arkadaşlar geldiğin de hemen eteklerini biraz daha dizlerine doğru indirmeye, iş önlüğüyle bacaklarını örtmeye çalışırlar. Tabi ki gelen arkadaşlar saldıracakları için değil hanım kardeşlerimizin fıtratları devreye girdiği için otomatik kendini korumaya alıyor. Gelin görün ki aynı hanım arkadaşlar tatillerini plajda bikini ve mayo ile icra ediyorlar. Akıl, irade ve vicdanlar burada devre dışı kalıyor olsa gerek.
Hani İslam’ı siyasete alet ediyorlar, dini istismar ediyorlar diye vaveyla ediyorlar ya asıl ahlaksızlığı dizilerle, filmlerle el altıdan bunlar yapıyor. Star’ın Ömer dizisinde olduğu gibi. Kimsenin imanını sorgulamak haddimize değil ancak dini hayat yaşamayan Gamze’nin kendini kurtarmak için dinden örnek verdirildiği gibi dini hayat yaşayan Ömer’in Gamze’ye ulaşabilmek için dinin bütün kurallarını çiğnemesi ve bunu da Allah adına yapıyor olması kadar ahlaksızca bir şey olamaz. Hem de toplumun ahlaki kurallarını hiçe sayarak, anne-baba akrabalık ilişkilerini hiçe sayarak buna din sosu karıştırmak ahlaksızlığın dik alası olsa gerek.
Emre Dorman kusura bakmasın. Bütün ebeveynler evlatlarının kendi inandığı değerlerde yaşamasını ister. Bunun için canhıraş bir şekilde hayat mücadelesi verir. Dizideki Reşat hoca tiplemesi ve büyük oğlu Tahir’in yanlışlarını Ömer ve Gamze’nin yanlışlarına dini referanslar vererek ne dini kurtarabilirsiniz ne de toplumun ahlakını kurtarabilirsiniz. Zira Ömer Hz. Peygamber değil Gamze de Hz. Hatice değil. Yanlış örnekle ahlaki toplumu inşa edemezsiniz.
Yıllarca önce Zirve Haber de “Söz Senettir” diye yazmıştım. Evet, insanlığın ahlaki inşası “Elest Bezmi” de Rabbimize verdiğimiz sözle başladı. Bu ifade yüce Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği bir özelliğin dile getirilmesidir. Rabbimiz demoğullarından nesillerini yaratıp, onları kendilerine şahit tutmuş ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” demiş, onlar da “evet, buna şahidiz” diye söz vermişlerdi.
Ne olduysa insanoğlunun dünya nimetleri karşısında zaafa uğrayıp verdiği sözü unutarak hileye-hurdaya, yalana dolana başvurmasıyla oldu. Oysa bu SÖZ öyle sıradan verilmiş bir söz değildi. Yeryüzünde Allah adına alınacak kararların bilinciyle hareket etme sorumluluğuydu. Hiç şüphesiz ki Allah da bu sorumluluğu insanoğlunun yeryüzünde bozgunculuk yapmaması, fitne ve fesat çıkarmaması için yüklüyordu insana.
Gelin görün ki, Allah’a verdiği sözü unutan insan verdiği hiçbir sözü de yerine getirmeyerek toplumsal düzeni dinamitliyor, toplumun güvenini sarsıyor kendi ikbali için her şeyi mubah görmeye başlıyor. Üstelik çoğu zaman bunu da Allah adına yapıyor, insanları Allah adına yapıyor Allah’la kandırıyor. Ama unuttuğu bir şey var. Allah var da ahirette var. O’ndan geldik yine O’na döndürüleceğiz sözümüzde durmamanın bedelini ödeyelim.
Hadi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…
