Ahmet DEMİRKAYA

Tarih: 14.10.2016 15:23

Evcilik oyunu

Facebook Twitter Linked-in

 

Bizim çocukluğumuzda bugünün çocuklarının elindeki teknolojik imkânların hiç biri yoktu. Oyalanacak boş zamanlarımız da pek yoktu. Genelde büyüklerle oturmalara gidildiğinde de çocuklar bir arya gelip evcilik oynardık. Çünkü en iyi bildiğimiz oyunların başında gelirdi evcilik oynamak. Önümüzdeki örnekler de kendi yaşadığımız ortamlardaki anne-babalar ve diğer büyüklerimizdi. Saf, temiz ve masumane duygularla eşler edinip sanki yaşayamadığımız çocukluğumuzu gelecekte çocuklarımıza yaşatmanın planlarını yaparcasına içten oynardık oyunumuzu. Bir nevi hayat oyununa hazırlardık bu oyunlarla kendimizi.

Kurban Bayramı'nda Ankara'da idim. Yaşlı anamla bol bol sohbet etme fırsatı buldum bu süre içinde. Biraz da geçmişe dönüp çocukluk yıllarımdaki komşuları, akraba-hısım ve tanıdıkları sordum ne yapıyorlar diye. Dile kolay 27 yıldır hiç birini görmüyor, annemle de böylesine uzun uzadıya sohbet etmiyordum. Neler anlatmadı ki? Biraz da içim burkularak, yüreğim sızlayarak dinledim gerçek hayat hikâyelerini. Uzun yıllar komşuluk yapıp halen de annemlerin görüştüğü bir aile vardı. Üçü kız ikisi erkek beş çocukları vardı ve bizde çocuklarıyla arkadaştık. Erkekler de kızlarda hep eşlerinden ayrılmışlar. Hatta kızların bazıları iki kere boşanıp iki kere de evlenmişler. Ama halen aradıkları huzuru bulamamış sefil bir hayat yaşıyorlarmış. Hikâyeler çok uzun, burada anlatmaya yer yetmez. Biz buradan yola çıkarak bu toplum bu hale nasıl geldi onu irdeleyelim istedik. Zira bu hikâyeler sadece bu aileyle sınırlı değil neredeyse Ankara’nın tamamı, hatta ülke genelinde ve Gebze’mizde de hat safhaya ulaşmış durumda.

Bu aileyle sınırlı olmayan dinlediğim onlarca boşanma hikâyelerinde haklı olup mağdur olan kadınlar da var haklı olup mağdur olan erkekler de var. Hatta ikişer üçer kez aynı mağduriyetleri yaşayanlar var. Bu konu artık ciddi problem olmaya başladı. Bir tarafta terör belasıyla uğraşırken diğer tarafta belki terörden daha tehlikeli boyutlara gelen aile kavramının yok olması ileri de daha büyük ciddi sorunları da beraberinde getireceğini bugünden görmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım. Her ne kadar kadın zayıf, narin ve nazik yapısıyla erkeğin kaba şiddetine maruz kaldığı için hükümetin kadını koruyucu kanunlar çıkararak tedbirler alıyor olsa da bu aile felaketlerinin önüne geçildiği anlamını taşımıyor maalesef. Görüp duyduğumuz olaylarda bunun tipik örnekleri. Bu konu uzmanları tarafında daha detaylı bir şekilde ele alınıp kalıcı ve makul çözümler üretilmeli. Sorunun kökenin de yatan temel nedenler bulunup çözüm yolları olayın mutfağında halledilerek aile yapıları temelden güçlü atılması sağlanmalı. Bizim devlet büyüklerine âcizane önerilerimiz bunlar. Ancak bu konuyu ikinci bir yazıyla irdelemeye devam edip çözüm önerilerinde üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bunun sosyoloji bölümünü sosyologlar, hukuki boyutunu hukukçular, psikolojik yönünü psikologlar olarak inceleyip Aile ve sosyal politikalar bakanlığı da mevzuat olarak üzerine düşeni yapmalı. Yoksa terörü bitirirsiniz ama tükenmiş ailelerle daha vahim bir Türkiye inşa edersiniz. Bizden söylemesi.

Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile….

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —