Musa YAŞAROĞLU

Tarih: 07.07.2015 14:07

"Dünyevileşme" ile imtihanımız

Facebook Twitter Linked-in

Bizler her anlamıyla çekici ve ayartıcı bir dünyanın sakinleriyiz. Allah, dünya hayatına daha ilk adımımızı attığımızda bizleri bu çekicilikle imtihanın tam da merkezine yerleştiriyor. Her yönüyle harikulade bir nizamın parçası haline geliyoruz. Çevremizde bizi kuşatan her türlü nesnenin etkisi altında bir yaşam mücadelesi başlıyor ardından. Madde tüm şehvetiyle bizi kendisine çağırıyor. En mahrem duygularımızı tahrik eden albenisiyle eşyanın teşhir edilmesi nevrimizi döndürüyor. Işıltılı, rengârenk görüntüleriyle gözümüze ve gönlümüze hitap eden her türlü ürün aklımızı alıyor neredeyse. AVM'ler, mağazalar, marketler... Adeta bir kuşatılmışlığın içinde can çekişiyoruz. Ne yanımıza dönsek nefsimizi okşayıcı yüzlerce hatta binlerce göz alıcı manzaranın tazyikine maruz kalıyoruz. 
Özellikle şehir hayatının birçoğunu kapsayan bu unsurlar, daha çok kazanma daha çok harcama yahut da harcayanların, kazananların yaptıklarını yapabilme hırsıyla benliğimizi alt üst ediyor. Bu hırs da önü alınamaz bir dünyevileşme arzusunu arkasından getiriyor. Öyle ki bu yolda her şey meşru bir kimliğe bürünebiliyor. Helal-haram dengesi, meşru-gayrimeşru hiyerarşisi tepetaklak oluyor. Borçlanarak yaşama zamanla "borçsuz yaşamama" halet-i ruhiyesine dönüşünce üst üste çekilen krediler, gereksiz harcamalar, huzursuz evlilikler ve sonuç olarak da mutsuz aileler, huzursuz bireyler döngüsü ortaya çıkıyor. Bu döngünün ise nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı hepimizin malumu: Hiçbir şeyden memnun olmayan, her zaman daha fazlasını isteyen, istediklerine ulaşamadığında ise suç işlemekten ya da gayrimeşru yollara başvurmaktan kaçınmayan binlerce, milyonlarca kafası karışık insanlar topluluğu... 
Bu insan topluluğunun kendi içsel yolculuğunda mutluluğa ulaşması elbette ki mümkün olmayacaktır. Bereketi, ihlâsı, samimiyeti ve maneviyatı kalmamış bir toplumun huzura kavuşması düşünülemez. Bizler için yeni dönemin en önemli imtihan alanını işte bu yüzden "güç ve para" oluşturuyor. Yaşadığımız bu sıkıntılı sürecin nasıl sonuçlanacağını bu iki unsuru ne şekilde iyi kullanacağımız belirleyecek. Zira muhafazakârlar ilk defa bu denli üst düzeyde bir iktidar ve mal sahibi oldular. Bugüne dek seküler grupları hep bu açılardan yargılayan inançlı kesimler, bu kez ilk defa kendileri bu alandan sınav veriyorlar. Bu sınav sürecinin ilk anları oldukça iyi geçse de sonradan gücün zirveye çıkışıyla birlikte yalpalamalar arttı. Aslında bu yalpalama insanoğlu için yeni bir durum değil. Hz Adem'den beridir sürekli tekrarlanan ve kavimlerin helakına sebep olan yaşantılarda hep var olan bir gerçeklik bu. 
Hz. Nuh’un da Hz. İbrahim’in de Hz. Musa ya da Hz. Muhammed’in de hep savaşa geldikleri  amansız bir mücadeleden bahsediyoruz aslında. Zira her döne maddenin önderleriyle mana önderlerinin hiç bitmeyen cehdine sahne olmuştur. Her ne kadar dünyevileşmeyi şiar edinenler dünya hayatında rahat etmiş gibi görünseler de en nihayetinde kazananlar, manayı baş tacı edinenlerden başkası değildir. İşte bu yüzden şimdi de aynı duruşla masivaya meyletmek yerine maveraya doğru akan sularda serinlememiz gerekiyor. Çünkü bu dünya Kur’an’ın ifadesiyle: “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. 47/36”
Bizlere düşen bu oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyanın ayaklarımız altına serdiği her türlü hazzı ve imkânı sorgulayarak hareket etmektir. Aksi durumda dünyevileşme virüsünün bize de bulaşması işten bile olmayacaktır.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —