Merhaba sevgili Marmara Gazetesi okuyucuları. Bir süredir yazılarımıza ara vermek zorunda kaldık. Sebebi de malum görevli olarak bir süredir Ankara’dayız ve uzun bir süre daha burada olacağız. Buraya gelmeden önce de son yazımızda yazılarımıza Ankara’dan devam edeceğimizi bildirdik sizlere. Ancak ne var ki buradaki yoğun çalışma temposundan pek fırsat bulamadık yazmaya. Fırsat buldukça da yazacağız inşallah.
Biliyorum ve farkındayım ülke gündemi çok yoğun ve yazısız geçen günler birer kayıp olarak hanemize kaydedildi. Tek tesellimiz gazetemizdeki bol yazar kadrosuna sahip olması. Yokluğumuzu aratmadıkları düşüncesindeyim. Her ne kadar sitil farklarımız olsa da sizlerin de aynı kanaatte olduğunu gazetemizin fedakâr takipçilerinden biliyorum. Ama yine de sizleri yazılarımızdan mahrum bırakmak istemiyorum. Bu nedenle her ne kadar Ankara’da deniz ve balık olmasa da balıkçılar gibi vira bismillah deyip başlayalım istedik. Umarım eskisi gibi seriye bağlayıp sizleri bekletmem.
Ankara’nın havası bir başka, Gebze’ye benzemiyor. Tabi havası kadar konuları da farklı ve bir başka. Yazılması gereken öyle çok konular var ki inanın hangisinden başlayayım diye günlerce düşünüyorum. Zira hepsi bir birinden farklı ve hepsi de ilginizi çekecek nitelikte. Dini, siyasi, idari her bir konu Ankara’nın gündeminde yoğun bir şekilde kendine yer buluyor. Zaman zaman halkın arasına karışıp bu konuları analiz etmeye çalışacağız sizler için. Tabi zülfü yâre dokunmanın verdiği riskleri de göze alarak. Ne yaparsınız bizdeki gazetecilik sevdası böyle bir şey. Biz bu işi para için değil inançla vatan, millet ve bayrak sevgisinden yapıyoruz. Dışarıdan palazlanan masa başı gazetecileri değiliz. Her ne iş tutarsak tutalım adam gibi severek ve yeri geldiğinde kendimizden taviz vererek ve de severek yaparız. Deyip bugünlük burada noktalayalım, bir sonraki yazıda buluşmak üzere;
Hoşça kalın, sağlıklı kalın. Selam ve dua ile.
