İNSANIN TİLKİSİ KURNAZLIK
A+A-
Çocukluğumdan beri etrafımda bir tipe dikkat etmişimdir. O aynı zamanda biraz hilebaz, genellikle yapışkan, sırnaşık, çirkef, bazen de zehirlidir. Sana yakınmış gibi durur, arkadaş sanırsın. "Kurnaz hırsız ev sahibini bastırır" diye bir atasözümüz var. Bir şekilde aldandığını, kullanıldığını ve kenara itiliverdiğini anlarsın ama, o hep zeytinyağı gibi üste çıkmayı becerir.
Ortaya çıkıp kavga etmez, bağırıp çağırmaz, hiç kaba güç kullanmaz. Onun yerine daha ince ve saman altından su yürüten politikalar geliştirmiştir. Nihayetinde onun için kendisi ve çıkarı herşeyden önceliklidir. Çoklukla başarır da. Kullandığı yöntemlerin doğru olup olmadığı önemli değildir. Zaten hiç de ahlaki olmayan bu hallerini her zaman ustalıkla gizleyebilir. Bu anlamda bir bukalemun gibidir. Hani derler ya kar üstünde yürür izini belli etmez diye, öyle bir tiptir o.
Kurnazlık zaten, daha çok çarpık türden bir hal. Belki şaşırtıcı ama zeki insanlarda da nadiren rastlanıyor. O zaman onu belki kötüye kullanılan zeka olarak da nitelendirebiliriz. Bu anlamda kurnazlık daha çok kuşkucu, çıkarcı bir tavrın pek de güçlü bir zeka gerektirmeyen uyanıklık hali aslında. O yüzden, kurnazlığın zeka ve akıl kavramlarıyla doğrudan ilişkilendirilmemesi gerekiyor.
Albert Samin’e göre ihtiras uçar, zevk koşar, akıl ise yürürmüş. O nedenle de her zaman geç gelmesinde şaşılacak bir şey yok. Herşeye rağmen insan olmanın erdemiyle aklımızı, mantığımızı, zekamızı daha güzel, daha iyi yaşamaya ve yaşatmaya pekala kullanabiliriz. İşimizi gücümüzü yaparken, kalbimizi, vicdanımızı da dinleyerek, asla uyanıklığa sapmadan dosdoğru yaşama gayretinde olabiliriz.İşte bu iyilikle kötülüğün yol ayrımıdır.
İsteyen hayra çalışır, dileyen şerre.
Önceki ve Sonraki Yazılar