İHANET
. Peygamber basireti ve buna paralel olarak bir baba şefkatinin sezgileri, Yusuf’un yaşam koridorunda nefes alıp vermekte ne kadar çok zorlanacağını hissettiriyordu.
-“Sakına ha! Eğer bu rüyanı kardeşlerine anlatırsan, ruhi inkişafları haset ve kıskançlık girdabında zedelenmiş üvey kardeşlerin, sana ait olan bu muhteşem slüeti yok etmek için zarar verebilirler” dedi baba Yakup…
Endişe ve korku…
Yakup’un zihnini kemiren iki habis ur…
Yusuf, çocukça bir masumiyetin eşiğinde, Yakup’un endişe ve korkularından habersiz ve vahyin en güzel kıssasının kahramanı olarak gördüğü rüyanın tevilini yaşamaya hazırlanıyordu. Bu yaşamın temel parametrelerinde neler yoktu ki…
ihanet, aşk , iffet, zindan ve dahası saray, entrika ,merhamet, hasret…
Güneş fecri müjdelerken o günün kasvetinden habersiz gibiydi. Yakup bir başka okşadı Yusuf’un başını o sabah. Yakupça sevdi Yusuf’unu. Yüreğinin gergefinde sanki bir acı dokuyacak gibiydi o gün…
-“Ey Babacığım!
Bugün Yusuf bizimle, bizde Yusuf la el ele , kol kola kırlarda dolaşalım ver Yusuf’u bize“ dediklerinde üveyler, Yakup anlamsız direnişinin faydasız olacağını çoktan anlamış gibiydi …Yine de endişe ve korkusunu müşfik bir baba terennümüyle tekrarladı Yakup. “Yusuf daha çok küçük, başına bir hal gelir ve sonrasında çok üzülürüm diye endişeleniyorum” dedi. Aslında Yakup, hem kendisi hem de Yusuf için çileli ve bir o kadarda sabır taşlarıyla örülü yaşam koridoruna ilk adımı, Yusuf’u götürmelerine onay vererek atmış oluyordu.
Babalarının Yusuf’a olan aşırı ilgi ve sevgisi üveylerde o kadar öfke patlaması yapmıştı ki, Yusuf’un infazına karar verirken, nasırlaşan vicdanlarında zerre kadar merhamet bulunmuyordu. Bünyamin hariç... Savunmasız ve masum bir çehrenin dokunaklı bakışları ve Bünyamin’in kardeşine diğerlerinden biraz daha kardeşçe bakışı, infazın yönünü ölümden, gözden ırak olmaya dönük bir hamleye çevirivermişti. Yusuf, ölüm sessizliğinde ıssız, soğuk ve karanlık bir kuyuya bırakıldığında hala nefes alıp veriyordu…
Aslında her asırda aynıydı Yusuf ve her asırda aynıydı ihanet. Her ihanetin bir bedeli ve her ihanetin bir gerekçesi olmalıydı elbet. Öylede oldu …öfke ve kıskançlığın üveylerde meydana getirdiği haset onları çok kötü bir yöne sevk etmişti...Onlar, Yusuf’un yokluğunda Yakup’un sevgisini parselleyebileceklerini düşünürken, ne Yakup da nede Yusuf da ki muhabbet- in öyle ayak oyunlarıyla devşirebilecek bir uhuvvet olmadığını kestiremediler. Çünkü basiretsizdiler…
Yanıldılar…yanıltıldılar…
Yakup, korku ve endişe bulutlarıyla kararan havanın serenca-mında, amatörce yazılmış olan sahte senaryoyu dinlemeye hazırlanırken, timsah gözyaşları ile ruhları rutubetlenmiş üveylerin sesleri titriyor-du…Anlattılar…Sadece anlattılar ama inandıramadılar. Çünkü baba Yakup, onları dinlerken aslında Yusuf’un kalp ritimlerini duyuyordu ve dahası Yusuf, üveylerin kendisini terk ettiği o karanlık kuyuda halen nefes alıp vermeye devam ediyordu…
“Güzelce bir sabırdır artık bana düşen” dedi Yakup…”İsnat ettikleriniz-den dolayı ancak Allah tan yardım istenir” dedi ve sonra yaşamın soluk desenleri arasında Yusuf Yusuf diye diye hasretin zikrini çekmeye başladı…Yok edilmeye çalışılan Yusuf’un sevgisi dalları budanan ağaçlar gibi Yakup’un özleminde ve hasretinde her geçen gün daha da büyüdü. Babalarının her geçen gün gözleri önünde Yusuf’un hasretiyle eridiğini gören üveyler ise aksine her geçen gün Yakup’un gözünde daha da küçüldüler...
Yusuf mu?
Yusuf ise inadına kuyuda nefes alıp vermeye devam ediyordu…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.