Tarih: 20.01.2017 11:24

Ülkemizin ihtiyacı olan yeni bir Toplumsal Sözleşme !

Facebook Twitter Linked-in

Toplumsal Dayanışma Ağı'na göre ülkemizin ihtiyacı olan yeni bir Toplumsal Sözleşme.İşte o açıklama

Son dönemdeki ‘’Başkanlık’’ tartışmaları ve ‘’Yeni Anayasa’’ değişiklikleriyle ilgili konular üzerinde toplumun bir çok kesimi geçici de olsa politize olmuş durumdadır.Bu politize durum karşısında her insan fikrini kendince de olsa tarif etmeye çalışırken siyasal mücadele yürüten kesimlerde kendi siyasal bakışlarını toplumla paylaşmaktadır.Buraya kadar her şey normal görünmektedir.Halk,seçimini kendisine sunulan sınırlı bilgi doğrultusunda veya fanatik bir yaklaşımla yapmaktadır.Bu yaklaşım meselelere kesin, köklü bir çözüm arama yaklaşımı değildir.Böyle olmasında çok bir anormallik yoktur. 

Bizi şaşırtan,garipsenmemize neden olan şudur: Sol,sosyalist yapıların bir çoğunun çözüm önerileri tam da burjuva kalemşörlerinin, demogoklarının her zaman olduğu gibi önümüze koydukları iki seçenekten birini seçmekle mükellefmişiz ve başka da hiç bir çıkar yolumuz kalmamış gibi sunmalarıdır.Bu tutumlarındaki ısrar,meselenin önünde adeta bir tıkaç görevi görmektedir. 

Şeriatcı kesimin dışında kalan halk kesimleri; Başkanlık Sistemi ve mevcut iktidarın dayattığı Yeni bir Anayasaya hayır demektedir. Bu kesimler,Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar açlığı ,sefaleti ,katliamları kısaca başlarına gelen bütün haksızlıkları nerdeyse rıza gösterircesine var olan mevcut durumu da kabul etmektedir.

Bunun bir kaç nedeni vardır:

1-Egemen sınıf tarafından,ezilen sınıfların bin yıldır bencillik kültürü ile şekillendirilmiş olması...

2-Ezilenlerin kutuplaştırılıp fanatik duruma getirilmesi ...

3-Belirli kavramlarla oluşturulan kalıpların arasında yaşamaya hapsedilmesi ve ufkunun daraltılması.

4-Örgütsüz yaşamaya mahkum edilip toplumsal sorunlarda bireysel çabasının yetersiz kalması sonucu boyun eğdirilmesi.

5-Ezilen halkları temsil edebilecek ve halk kesimlerine doğrularıyla nüfuz edebilmiş siyasal,iradi, kollektif bir örgütlülüğün henüz ortaya çıkmamış olması.

Son yıllarda Türkiye halklarının her kesimine yapılanlar karşısında sendikalar,meslek odaları, kendilerine halkcı diyen siyasi partiler elle tutulur tek bir siyasal duruşları yok denecek durumdadır... Bu kesimlerin; yaptıkları basın açıklamalarıyla burjuvaziye ne kadar itaatkar,Cumhuriyetci ve Laik oldukları mesejlarını çarşaf çarşaf beyan etmekte olmaları,durumun vahimetini yeterince gözler önüne sermektedir...

Bu konu üzerinden toplumumuz biraz olsun politize olmuş durumdadır. Fakat, alternatif olarak Cumhuriyetcilerin,aydınların,demokratların ve bazı sosyalistlerin, 100 yıldır var olan ve ülkenin bu günlere gelmesine neden olan, topluma artık yeterli olmayan Eski Anayasa’yı çözüm yoluymuş gibi sunması yanlıştır.Mevcut anayasa her zaman vardı.Ekonomik buhranlar ,şeriatcı akımlar vs bugün ki anayasa ve boşluklarından oluştu.Diyer bir yandan burjuvazi 80 den sonra anayasayı boşa cıkartacak bir yöntem geliştirdi;kanun hükmünde Kararnameler ve Ohal yasasıyla dilediğini yapmaktadır. 

Bundan dolayı eski Anayasa’nın değişmesi ve Başkanlık Sistemi ile birlikte sunulan Yeni Anayasa’nın da reddedilmesi zorunlu bir hale gelmiştir.Bu iki secenek de bizi burjuvazinin sömürü sınırları içinde tutar ve sömürüye razı gelmek anlamını taşır. Şunu demek istiyoruz burjuvazinin bize sunduğu demokrasi ,kasabın kurbanlarına bıçak seçme hakkı tanıması gibidir. Her halükarda kendimizi sümürmelerine izin vereceksek, kimin sömüreceğinin ne önemi var?

Ülkemizde bugün cumhuriyetciler, aydın, demokratlara ve yurtseverlere düşen görev;

Cumhuriyet ve Laiklik tezi bilindiği üzere Fransız Burjuvazisi’nin,Fransız Feodalizmine karşı 18.yy yapılan Fransız ihtilali ile birlikte ortaya çıktı.O günün şartlarında doğru olan ve dünya halklarının da kabul gördüğü yönetim biçimidir.
Günümüz yönetim biçimine; Kurtuluş savaşı saflarında yer alan Türkiye Halkları, Kurtuluş Savaşı’nın sonlanmasıyla birlikte sınırların çizilmesi ve yeni bir yönetim biçimi olan Cumhuriyetcilik’e hümmetcilikten gecilmiş olunuldu. 100 yıl öncesindeki toplumsal koşullarda gerçekliğe uygun olan bu yönetim şekli asıl olarak ikinci dünya savaşı sonrası dünyanın yeniden paylaşılması ve yeni sömürgecilik ilişkilerinin geri kalmış ülkelerin yönetilmesindeki almış olduğu durum itibariyle Cumhuriyetcilik artık ilerici ve emperyalist işgallere karşı başkaldırma özünü kaybetmiş olup İşbirlikci Burjuvazi güdümlü bir yönetme anlayışına hapsolmuştur. Dünyadaki değişen dengelere ve toplumsal ihtiyaçlara cevep veremez hale gelmiş,sığ bir dayatmacı anlayış halini almıştır. 

Kurumsal bir yapılanma, siyasal bir mücadele ,çerisinde belirleyeceği politikalarını yürüte bilmesinin en temel üç koşulu vardır: 1-Doğru bir teorik eğitimle şekil almış organlardan oluşturulan kollektif bir irade... 2-Bu kolektif siyasal iradenin toplumsal ilişkiler içerisinde ete,kemiğe bürünmüş fiziki bir güç durumuna gelmesi... 3-Bu güç,güçler dengesi içerisinde makul sınırlarda da olsa hesaba katılan bir taraf ölçütüne sahip olması ve tamda bu noktada hem perspektifini öne cıkartmalıdır,hemde fiziki gücünü harekete geçirmelidir...

Yukarda belirtilen bir konumlanışa sahip olmayan ya da henüz bu noktaya kendisini taşıyamamış yapılanmalar,bir tutum belirlemek mecburiyetiyle karşı karşıya oldukları durumlarda gücümüz yoksa perspektifimizi öne cıkarmalıyız vs noktasından hareket etmelidir.

Mevcut anayasadan örnekleme yapacak olursak;

1-Mevcut anayasa ihtiyaca cevap veremez durumdadır.

2-Başkanlıkla birlikte yeni önerillmekte olan anayasa değişikliği,var olan sorunları bir bir kat daha artıracaktır.

3-Sosyalistlerin varlık koşuları olan sosyalist anayasanın pirensipleri,ülkemizin gerçikliği ve sosyalistlerin ve müftefiklerin somuttaki konumlanışından dolayı ,bugün ki koşullarda uygulanma durumu yoktur.

4-Tüm bu nedenlerden dolayı tüm halkların katılımıyla temelde toplumsal konuları kapsayan; halkların demokratik yeni bir toplumsal sözleşmesi hazırlanmalıdır... 
Bu nedenle yapılması artık bir zorunluluk haline gelmiş yeni bir toplumsal sözleşme olmazsa olmaz bir durumdur.Toplumsal sorunlar bu noktaya hapsolmuşken Cumhuriyetcilerin, demokratların ,aydınların,yurtseverlerin yapması ve alması gereken tavır Statükoculuğun dışına çıkmalı ve yeni bir toplumsal sözleşmeye ‘’Evet’’ diyen sosyalistlerin yanında saf tutması günümüz itibariyle tarihi bir sorumluluk olarak önlerinde durmaktadır.

Cumhuriyetciler,demokratlar,aydınlar ve yurtseverlerin sorumlulukları çağı ileriye taşımak ise en yakın müftefikleri olan Sosyalistlerle birlikte hareket etmelidirler.Tarihsel sürecin bir çok dönemecinde de bu böyle olmuştur,olması da tarihsel bir açmazdır... 
O zaman şöyle demek yeridir: İnsanların renk,dil,cinsiyetcilik,kültür ve ırklar arasında bir üstünlük ayrımı yapmayan; doğayı ve hayvanları koruyan; insanın evrensel değerlerini öne alan; her türden sömürüyü yasaklayan bir Anayasa, kısaca "Yarimizin yanağından gayri her şeyimizi paylaşabilecek" Yeni bir Anayasaya ihtiyaç var. Bu kriterlere uymayan her anayasa bujuvazinin çıkarları için hazırlanmış bir anayasa olmaktan daha öteye varamayacaktır.

Burdanda yolaçıkarak bir sonuca varmalıyız;kukla mı,kuklacı mı; sistem mi yoksa sistemin taşlamamız için önümüze koyduğu vitrin mi...Eski anayasa halklara ne verdi ki Yeni Anayasa ne versin! Yoksullardan yana tek Anayasa,Sosyalist Anayasadır;demekle birlikte, biz toplumsal dayanışma ağı olarak,günümüz koşullarına ve sorunlarımıza cevap verebilecek halkların demokratik yeni bir toplumsal anayasa sözleşmesi hazırlanmasından taraf olduğumuzu söylemekteyiz... 

Çünkü,sorunlarımıza çözüm üretemeyen sol sekter bir yaklaşımı, değişime ve gelişime karşı duran bir sıtatikocu anlayışı,tekkeci mantıkla az olsun benim ve benim dediğim olsun anlayışı ve de beyhüde bir çaba içerisinde olup akıntıya karşı kürek çekip bir arpa boyu yol alamama anlayışlarından birinin parçası olmayı retdetmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki,geçmişinden geleceğe yolculuk,olumsuzlukların tekrarının mahkümüyetiyle mümkündür.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —