Çocuk hapishanesi kreşler
Bu hafta ele alacağım konulara değinip daha sonra açılımını yapmak istiyorum.
Maddi özgürlük ve beraberindeki tutsaklık!
Kreş eğitimi ve yetersiz yetişen bir nesil!
Eşinin çalışmasını isteyen bir erkek!
Modern bir toplum da yadsınamayacak bir gerçeklik olup çıkıverdi maddi özgürlük. Arkasında ise yığınlarla yürüyen bir nesil oluşuverdi. Bu neslin içinde ise bayanlar beliriverdi. Maddi özgürlük ile madde bağımlılığı baş gösterdi. Alış veriş çılgınlığı, doyumsuz bir nefis, unutulan aile bağları ve kreşlere hapsedilen çocuklar! Sorsan ayaklarımın üzerinde durmak bunu gerektiriyor cevabını çat diye yapıştırıverir. Çocukları ve ailesi için çalışan bir bayan ayakları üzerinde durmuyor mu yani? Onların (kendilerini modern addeden bayanlar) deyimiyle 'ayaklarının üzerinde duran' bir neslin hanımları anneliğe nasıl vakit ayırabilir ki? Zaten bundan dolayı değil midir kreşlerin sayısının her geçen gün daha da artması. Annelik mesleğini icra edecek anne kalmayınca rafa kalktı haliyle annelik kurumu. Ve neredeyse Annelik kurumunda çalışacak bayan bile bulamayacak duruma geldi, eski kalifiye elemanlarından hariç. Eski çınarlardan bahsediyorum kalifiye elaman sözü ile. Mesela bir annem gibi 60’ını görmüş koca çınar annelerden bahsediyorum. Böyle bir annenin kızı olarak şu an ben mi nasılım? Çalışıyor muyum? Evet… peki çocuk sahibi olursam çalışacak mıyım? Elbette hayır! Çünkü çocuğumun karakterinin oluştuğu en kritik dönemlerde onu kreşe hapsedemem. Çünkü ben çocuğumun dindar yetişmesini isteyen bir anne olacağım sanırım. Ha dindar demişken… dindar bir nesil okul da görülen bir saatlik Din Kültürü dersiyle olmuyor maalesef. Ya da imam Hatip liselerine gitmekle de olmuyor… yetmiyor! Hani ne diyordu kişisel gelişim kitaplarında; eğitim önce evde başlar diyordu. Çocuğunu kreşe teslim edip evde televizyon karşısında mayışmakla olmuyor çünkü… Seccade de ruhunun derinliklerini hisseden ve bu hissi evladına geçiren anne babadan geçiyor her şey. Zira senin veremediğin eğitimi okuldaki öğretmenden bekleme. Sen onun sana en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde başka ellere emanet edersen, başkasının onu senden daha fazla düşünmesini beklemeyeceksin. Kreşteki öğretmene de gönül koymayacaksın lisedeki hocasına da. Sinir olduğum bir diğer nokta ise erkeklerin evlilikte çalışan bayan tercih etmeleri. Bayanlar zaten kadrolu meslek sahibi varlıklar. Annelik kurumunda görevli ve emekliliği olmayan yoğun mesaili bir meslek. Başka nasıl çalışabilir ki bir bayan? Aile kurumu denen kutsal değerlerimizi ayaklar altına seren bu zihniyete tiksinerek bakıyorum. Bu yazımı okuyan sosyalistler de çıkıp “gerici bu! Erkek kadın eşitliği denen bir şey var” diyecek bunu çok iyi biliyorum. Buna önceden cevap vereyim ben. İşte tamda bu eşitliği dengelemek için bayanın evde erkeğin dışarda çalışması gerekiyor. Erkek günlük ortalama 8 saat çalışıp 16 saat dinleniyor. Ama bayan ofis çalışmasının dışında bir de evde çalışıyor. Ondan sonra adına eşitlik deniliyor. Ve en vahimi benim feminist ablam bunun en büyük savunucusu oluyor. Sonra da özgürlük oluyor adı. Bizde kah üzülerek kah gülerek izliyoruz bu durumu. Ailenize sahip çıkın bayanlar. Unutmayın toplumun en önemli taşlarını bizler oluşturuyoruz…
Sağlıcakla kalın.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.