8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı.
Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nin etkin politikacısı devrimci-sosyalist Clara Zetgin olayın kamuoyu oluşturması, Amerika’da meydana gelen olayın unutulmaması ve 129 kadın işçinin öldüğü bu günün 'Dünya Kadın Emekçileri Günü' olarak kutlanması için önerge verdi.
O gün bugündür, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' olarak kutlanan olay bu.
İşin özünü bilerek ya da bilmeyerek…
Özünde Türk-İslam ruhunu taşıyanların böyle bir güne ne derece ihtiyacı var onu da bilmiyorum.
Karşı da değilim aslına bakarsanız.
Üç beş ferdi olay dışında ülkemizde kadına yeteri kadar değer zaten veriliyor.
Cumhuriyetin ilk kuruluş yılların da bu teminat altına alınmış zaten.
Bu işin siyasi yönü.
Her fırsatta söylüyorum.
Kadınlarımızın nazarımda tek eksiği İslam’ın kendilerine verdikleri değeri bilmemeleri.
Şair Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, Hristiyan âleminde kadın her alanda bir engel, İslam anlayışın da ise yol açan, hatta kanatlandıran bir değer.
8 Mart günü mutlu olacaklarsa alalım birer gül verelim.
Gönüllerini de yapalım yani.
Ama bir şeyi unutmasın kadınlarımız.
Sizler güne özel varlılar değilsiniz.
Sadece özel günlerde sofralara konulan özel takım da değilsiniz.
Türk aile örfünde söylenmiyor mu…
Aileyi dişi kuş yapar diye…
Türk kadını, hiçbir milletin kadınına özenecek kadar eksiği olan kadın da değildir.
Bilakis özenilendir.
Dünden bu güne…
Aklınıza hangi kültürün insanları geliyorsa araştırın.
Göreceksiniz ki Türk kadını hiçbir dönemde yönetilen olmamıştır.
Yönetmiştir, her zaman.
Evet, son sözü erkek söylemiştir her zaman.
Oda eşine 'senin dediğin olsun' kabilinden.
Benden söylemesi…