Milat gazetesinin Ankara temsilcisi ve aynı zaman da köşe yazarı olan Bayram Zilan kardeşimiz önceki gün “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup” yazılı bir yazı kaleme almış. Diyarbakır imam hatipteki öğrencilik yıllarından başlayarak anlattığı yazısında, “resmi ideoloji ve dünya müsktekbirler ile verdikleri kavgayı, tüm protestolara katılarak nasıl onurlu ve ahlaklı duruş sergilediklerini. 28 Şubat sürecindeki tüm baskılara nasıl bilendiklerini, hırslandıklarını ve daha çok mücadeleci” olduklarını anlatmış. Yedi kardeşinde imam hatipli olmaları nedeniyle çok bedeller ödediklerine vurgu yaparak asıl Cumhurbaşkanından ne istediğini anlatmış. Yazı çok uzun, arzu eden gazeteden bulup okuya bilir. Ancak bizim ilgimizi çekip bugünkü yazımıza konu olan kısmına gelelim.
Verilen bu mücadelelerinin ardından konuyu Ak partinin kuruluşuna ve kurulduğu tarihteki mücadeleci ruha dikkat çekerek, “kadınlarımızın kollarındaki bileziklerle, dualarla, ödenen bedellerle ve mazlumların geçmişte döktükleri alın teri ile tabelası asılan Ak Partinin evine gönülle değil, jetonla sizi savunduğunu eden lejyonerler ayakkabılarıyla girip asırlık halıları kirletiyorlar” demiş. Bu ve buna benzer çok güzel ifadelerle dolu dolu bir makale halinde yazısını yazmış Zilan kardeşim de biz de eksik gördüğümüz yeri tamamlayalım istedik. Sakın yanlış anlama, yazında eksik yok, noktasına virgülüne imza atarım o günlerin canlı yaşayan bir olarak. Biz de yaşımızın verdiği tecrübeyle senin bu güzel tespitlerine tedavi olabilecek bilgileri sayende okuyucularla paylaşmak. Öyle ya tespit etmek kadar tedavi de önemli.
Senin de bahsettiğin gibi bu günlere kolay gelinmedi bundan sonra da kolay olmayacak, bir defa bunun altını çizmek lazım. Siyaset öyle kirli ve çetrefilli bir oyun ki, bu kirli oyunun pisliklerine bulaşamadan dürüstçe sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlara çözüm üretmek gerçekten kolay olmasa gerek. Siyasette temiz kalarak bütün bunları başara bilecek kadrolar da Kur’an ile yoğurulmuş kafalardan beklemek etik olanı. Ancak ne var ki, her Kur’an okuyan da aynı kafaya sahip değil. Tehlike dışardan gelse buna mukavemet göstermek, bertaraf etmek çok daha kolay olurdu. Ne var ki tehlike içerde olunca kapı kilit tutmuyor. Bu sadece feto mu, Fetöcular mı, kella sümme kella. 1983 de kuruluşunda içlerinde olduğum Refah partisinin bugünkü uzantısında bile aynı hastalık var. Siyaset bugün bir çözüm sanatı olmaktan çıkarılıp siyasal ihtirasa dönüştürülmüştür. Senin benim o günlerde çektiğimiz sıkıntılar, ödenen bedeller unutulmuş, bedel ödediğimiz dava unutulmuş, sadece menfaat, çıkar, makam, mevki hırsıyla ihtirasa dönüşmüş. Ağızlarından, burunlarından gelinceye kadar tatmin etsen dahi bunlar kutsal bir davanın mücadelesiyle buralara geldiklerini anlamazlar, bilmezler. Bilenler mi, onlar bizim gibi kabuğuna çekilip, zor günlerin kendisine yükleyeceği sorumlulukları bekler. Çünkü biz onlar gibi olamayız, bizim makam-mevki derdimiz yok, bizim para pul derdimiz yok. Olmadığı için de biz siyaset yapamıyoruz. Genç bir kardeşimiz benim için öyle diyor, “abi sen siyaset yapamazsın, çünkü sen dürüstçe içinde ne varsa dışına vuruyorsun. Sana oy verebilecek insanlara bile yanlışlarını yüzlerine vurup doğrusunu anlatmaya çalışıyorsun. Onlar doğruyu bilmediklerinden değil, işlerine gelmediği için yanlışı tercih ediyorlar, sen de düzeltmeye çalışıyorsun.” Ee ne yapalım herkes siyaset yapacak diye bir şey yok, kimimiz de dürüst siyaseti anlatıp reis gibi siyasetçilere referans olacağız. Evet Bayram kardeşim çok oyunlu siyaset oyunun da bu işler o kadar kolay olmuyor. Emin ol ki reis de bunların çoğunun farkında ama senin de yazının bir bölümünde ifade ettiğin gibi “iktidara gelmeden iktidar değiştirilemiyor”. Biz iktidar bizim olana kadar mücadeleye devam.,
Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile….